Her çağda ve her bölgede halk kitleleri sabır ve
tahammül göstermeye mecbur bırakılmıştır.
Zorluklara ve yokluklara katlanmak, halkın zorunlu
bir görevi gibi kabul edilmiştir. Her vesileyle halka
saldırır ve hor görürler. Her zaman ve her yerde hep
aynı şeyleri söylemişlerdir.
“Halk sarhoştur, tembeldir, çalışmak istemez.
Kabadır, açgözlüdür, kavgacıdır, öfkelidir, söz
anlamaz...”
Ama hemen ardından da eklerler:
“Milletimiz ne kadar büyük olduğunu sabır ve
tahammülle göstermiştir. Aç kalır, soğuktan donar,
pislik ve yokluk içinde yaşar; ama asla şikâyet
etmez, bunlara katlanmasını bilir.”
Bunlar, milletin sabırlı ve tahammüllü
oluşundan coşkuyla söz ederek, milletin bu
mecburiyetini bir din konumuna yükseltirler.
Zaten İsa’nın dinini de sabır ve tahammül dinine
dönüştürmemişler midir?