Gönderi

Bu düşünce Balkan Harbinde de hakimdi.
Ankaralı kadınlar beni görmeye geldiler. Ankara çok bölgeciydi ve az istisna ile, İstanbullulara “yabancılar” derlerdi. Ben onlara çok minnettarım, çünkü, ilk gününden itibaren Dr. Adnan’la beni de bağırlarına bastılar. Didar’ın hizmetçisi kahve getirdikten sonra, bir tanesi, dışarıda kimse olup olmadığını gözledikten sonra, hepsi birden etrafımı aldılar. Benim ne kadar can pahasına Millî Mücadele’ye atılmış olduğumu bilmekle beraber, dertlerini bana açmalarına çok içlendim. — Buraya bakın, biz de memleketimizin iyiliğini isteriz. Fakat niçin Ankara’da, İstanbul, İngilizlerin elindedir diye ümitsiz bir savaşa giriştik? Biz onları yenip dışarı atabilir miyiz? Ankara’nın yarısı Çanakkale’de şehit oldu. Ne faydasını gördük. Bırakın her yer kendi hesabına dövüşsün. Bu, bölgeciliğin tam ifadesiydi. Etrafımız, komşularımız sefalet içinde yaşarken kendimizin barış ve dirlik içinde yaşayabileceğimize inanmak ne yazık ki eski dünyanın bir düşünüşüydü. Fakat, Ankara kadınları bunu sırf kendi menfaatleri için söylemiyorlardı. O zamana kadar yapılan fedakârlıkların bir netice vermediğini görerek bu düşünceye varmışlardı. Ben, onlara bu savaşın şimdiye kadar görülmemiş derecede güç olacağını söyledikten sonra, nihayet muvaffak olacağımıza emin bulunduğumu da ekledim. Ben onları kandırmak için bunları söylemiyordum. Ben, kendim de ne kadar büyük fedakârlığa bağlı olduğunu bilmekle beraber bu savaşta muvaffak olacağımıza iman etmiştim.
·
31 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.