Alî bin Ebî Subh diyor ki:
“Biz, bir düğün yemeğindeydik. Derken Ahmed bin Hanbel gel-
di. İçeri girdiğinde evdeki üzerinde resim olan sandalyeye baktı ve
hemen çıktı. Ev sâhibi peşinden koştuysa da o eliyle yüzünü silke-
leyerek “Mecûsî âdeti, Mecûsî âdeti” diyerek çıkıp gitti.
Böylece Mecûsîlerin örf ve âdetlerini taklid eden düğün sâhip-
lerini kınayarak meclislerini terketti.
“Merrûzî diyor ki: “Ahmed’e yolda giderken kamet verildiğini
işiten birisinin (söz konusu kişilerle) beraber namaz kılıp kılama-
yacağı sorulduğunda dedi ki: “Senin işin bayağı kolaymış! Ama bi-
datler çoğaldığı zaman tanıdığın kimseler dışında kimsenin arka-
sında namaz kılma!
Öğrencisi İbrâhîm bin Hâni diyor ki:
“Ben Ebû Abdillâh’a, kendi bidatine davet eden bidatçi birisiyle
oturup oturulmuyacağını sordum. Ebû Abdillâh şöyle dedi: “Onun-
la oturulmaz ve konuşulmaz, umulur ki bu vesîleyle tevbe eder.”
Hanbel bin İshâk ise onun şöyle dediğini işitmiştir:
“Hiç kimsenin bidat ehliyle oturması, onlarla içli dışlı ve samim olması doğru değildir