Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Descartes'in metodolojik şüphe vasıtasıyla keşfettiği 'cogito'ya da 'ben', aslî ben değildir. Aksine o, bu dünya içinde olmanın çöküşünün ardında kalan yıkıntının parçasından başka bir şey değildir. Çünkü, bu dünya içinde olduğumuzun en iyi garantörü, insanı bütün boyutlarıyla kuşatan şahıs bir Tanrı şuurudur. Bu garantörü fark etme sayesinde insan, dünya içindeki kendi yerini kavramaya başlar. Düşünceyle özdeş olan Varlık, aklın tanrısallaştırılmasıdır. Bu da, zamanın ve Tanrı'nın gerisinde kalan yalınkat bir ilkedir. Dolayısıyla cogito, varoluşa egemen olamaz; çünkü o, varoluşun bir alçalmasıdır. Varoluşu, mantıksal önermelerden çıkarılmış bir sonuç gibi görmek, işin başında işlenen bir hatadır. Aksine düşünce, varoluşu kesinlikle yaşantıdan çıkarır. Asli 'ben'den söz edebilmemiz ve varoluşun bir alçalması diyebileceğimiz cogito yerine, olmak(to be)'tan bahsedebilmemiz demek, bu dünya içinde bulunuşumuzun çöküşüne asla izin vermeyecek, diri, şahıs olan Tanrı'nın dayanak olması anlamına gelir. Bu Tanrı ile insan arasındaki ontolojik mesafeyi, kesinlikle salt düşünce kapatamaz. Aşkın bir Tanrı ile diyalog halindeki insanın bilinci, varoluşun bir alçalmasına tekabül etmeyip, hayatın zenginlik ve açılımlarının farkında olmaya karşılık gelir. Oysa Tanrı Varlıkla özdeşleştirilirken, bunun korrelatının da insanda tesis edildiği açıktır.
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.