Gönderi

Her geçen dakika daha da artan kalabalık tıpkı yatağından taşan su gibi duvarlar boyunca yükselmeye, sütunların etrafında kabarmaya, saçakların, kornişlerin üzerine tırmanmaya, mimarinin tüm çıkıntılarının, heykelciliğin tüm oyuklarının arasına yerleşmeye başlıyordu. Bu yüzden, bu hayâsızlık ve çılgınlık gününün huzursuzluğu, sabırsızlığı, sıkıntısı, özgürlük sarhoşluğu, sivri bir dirseğin ya da çivili bir ayakkabının neden olduğu tartışmalar, elçi heyetini uzun süre beklemenin yorgunluğu, salonda tıkılı kalmış, iç içe geçmiş, bunalmış bu kalabalığın uğultusuna acı ve hırçın bir ton katıyordu. Yakınmalardan ve Flaman heyetine, esnaf ve zanaatkârlar odası başkanına, Bourbon kardinaline, sarayın başyargıcına, Marguerite d'Autriche'e, elleri sopalı çavuşlara, soğuğa, sıcağa, kötü havaya, Paris piskoposuna, deliler papasına, sütunlara, heykellere, kapalı duran bir kapıya, açık bir pencereye okunan lanetlerden başka bir şey duyulmuyordu. Bu durum, kalabalığın arasına karışmış ve bu genel huzursuzluk halini muziplikleriyle daha da kışkırtan öğrenci gruplarını ve uşakları eğlendiriyordu.
·
48 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.