Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

712 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Geleceğin Dünyasından Geçmişin İzleri
1960’lı yıllarda yazılmış, epik ve modern bir destansılığa sahip olan “Dune” evrenine giriş niteliği taşıyan bu yapıtın henüz ilk sayfalarında şu diyaloglar geçmektedir: "Neden insanları bulmak için sınav yapıyorsunuz?" diye sordu. "Sizi özgürleştirmek için." "Özgürleştirmek mi?" "Bir zamanlar, insanlar düşünme işini makinelere devretmiş, böylece özgürleşmeyi umut etmişlerdi; ama bu, makinelere sahip başka insanların onları köleleştirebilmesine yol açtı sadece." Paul, "insan gibi düşünen makineler yapmayacaksın," diye (Turuncu Katolik İncili’nden) alıntıladı. Bu diyaloglar hem Dune evreninin temelini oluşturan olayların başlangıcına dair ipucu niteliği taşırken hem de bizim dünyamız ile Dune evreni arasında kesin bir köprü görevi görüyor. Öyle ki; Yüzüklerin Efendisi, Star Wars gibi fantastik evrenlerin aksine, Dune evreni tam olarak bizim dünyamızın / medeniyetin oldukça uzak bir geleceğinde geçiyor ve bu sebeple de fantastik kısmı görece az, bilim kurgu dozu oldukça yüksek bir yapısıyla karşımızı çıkıyor. Yapıtın asıl öne çıkan ve futuristik kurgu kısmını dahi oldukça gölgede bırakan özelliği ise alegorik (sembollerle dolu) tarzı. Kitapta yaşanan olaylar, günümüzden yaklaşık 20 Bin sene sonrası, tahmini olarak 23.000’lü yıllar ile 26.000’li yıllar civarında (biz 25.000’ler diyelim) geçmekte. Dünyadan oldukça uzak, güneş sisteminin dışında ancak büyük ihtimalle Samanyolu Galaksisi içinde bir yerlerdeyiz, belki de Samanyolu Galaksisi’ni dahi çoktan geride bıraktığımız uzak bir gelecek. Yaşanabilir sayısız gezegen bulan insanlık, binlerce belki de yüz binlerce gezegene yerleşmiş (bir virüs gibi yayılmış) durumda. Evrene inanılmaz yoğun şekilde dağılmışız, nüfusumuz ise yüz milyarları bulmuş, belki daha da fazla. Fakat halen yalnızız koca evrende, uzaylı bir medeniyete rastlamadık… Dünya gezegeni? Çok çok uzak mazide kalan ve artık adeta bir mit haline gelen “eski dünya” olarak biliniyor. Akıbeti belli değil, büyük ihtimalle terk edilmiş, yaşanılmaz durumda. Ancak tamamen yok edildiğine dair de söylentiler var. Sonuçta 2024 senesindeyiz, Dune’un öyküsü ise 25.000’li senelerde geçiyor aşağı yukarı, akıl almaz uzak bir gelecek bizler için ve o uzak geleceğin insanları için ise bizim dünyamız adeta mitolojik bir yapıya bürünmüş, unutulmuş durumda. Sadece üstün yetenekli çok çok az sayıdaki insan, Hitler ve Cengiz Han gibi tarihi kişilikleri biliyor ve bunlardan herhangi birine bahsettiğinde ise büyük ihtimalle “Hitler kim? Harkonnen ajanı mı?” gibi bir tepki alıyor. Günümüzde bildiğimiz, insanlığın ortak hafızası olan, tüm kültürel şeyler, tamamen unutulmuş durumda. Bunun da en büyük sebebi “düşünen makineler” yani yapay zeka. Dünyamızda gelişen yapay zekalar, bir süre sonra öyle bir noktaya ulaşmış ki insanlar köleleşmeye başlamış. Büyük savaşlar, büyük felaketler, nükleer savaşlar derken medeniyet adeta ters/düz olmuş ve insanlar yapay zekaya dair her şeyi, özellikle de bilgisayarları tamamen yok etmek zorunda kalarak daha mekanik bir gelecek inşa etmişler. Sayısız gezegene yerleşirken de insanlığın ortak hafızası binlerce sene içerisinde giderek silinmeye yüz tutmuş. Gelelim Dune evrenine, geçtiğimiz senelerde çıkan Dune part 1 ve bu sene çıkmış olan Dune part 2’de takvimsel olarak 10.000’li yıllardan bahsedilmektedir. Bu takvimin başlangıç tarihi ise kitabın da çok önemli bir unsuru olan “Uzay Loncası”nın kuruluşu olarak kabul edilmektedir. Uzay Loncası, insanların farklı gezegenlere hızlıca ulaşmasına ve böylece evrene yayılmasına yol açan bir kuruluştur. Görünen ana misyonları uzay taşımacılığıdır, uzay seyahatidir. İşte bu durum insanlığın kaderini evrene yayacak ölçüde değiştirdiği ve bir tür milat kabul edildiği için geleceğin insanları takvimlerini tabii ki büyük olaylar ve gelişmeler neticesinde Lonca’nın kuruluşuna bağlamış durumdalar. Uzay Lonca ise bu başarısını Arrakis adlı gezegenin çöllerindeki kumullarda yer alan “baharat” adlı bir tür uyuşturucu etkisi gösteren ürüne borçlu. Arrakis’in en kadim halklarından olan ve çöllerde yaşayan “Fremen” halkı bu gezegene “Dune” demekte ve Fremenler için ise baharat kutsal bir nitelik taşımakta. Baharat adlı bu maddeye doğal şartlardan dolayı çok sık maruz kalan Fremen halkı, bu maddenin kimyasal yapısından dolayı zamanla masmavi gözlere sahip oluyor, öyle ki gözlerinin akı dahi mavi oluyor. Öte yandan bir başka maviliğin, sulak bir yaşamın ise hayalini kuruyorlar ve bir damla suya dahi çok önem verip kutsal olarak görüyorlar. Baharat, belirli miktarda (ve işlenerek) kullanıldığında kullanan kişiye, özellikle bazı kişilere ve eğitimini almış kişilere, geleceği görme, zihinsel işlev olarak üst noktaya ulaşma gibi birçok mental üstün güç sağlıyor. Bu da Uzay Loncasının uzayda seyahat ederken tehlikelerden kaçınarak doğru hedeflere kolayca ulaşmalarına yardımcı oluyor. Bu sayede Uzay Loncası için “baharat” artık yadsınamaz bir bağımlılık haline geliyor ve başta Uzay Loncası olmak üzere, insanlığı yöneten tüm büyük hanedanlar için “baharat” çok stratejik bir öneme sahip oluyor. Dune evreninin oldukça alegorik bir yapıda ele alındığı da aşikar ve bu büyük ölçüde iki boyutlu ilerliyor: Doğrudan alegorik ve dolaylı alegorik. Dolaylı alegorik olarak en başta baharatı günümüzün petrolü olarak kabul edebiliriz. Lonca ve baharata bağımlı hanedanlar ise tabii ki petrole bağımlı büyük devletler ve türevleri. Fremen halkını sünni Orta Doğu halkına, Paul’un öyküsünü ise İslamiyet ve Hristiyanlık başta ve ağırlıklı olmak üzere birçok inancın efsanevi unsurlarına benzetebiliriz. Ancak yazar, birçok unsurdan ilham alıp bunları sentezleyerek kaleme aldığı için “şu şunu temsil ediyor, bu bunu temsil ediyor” diye net bir anlam çıkarmak da yanlış olur. Söz gelimi “baharatı” sadece “petrol” olarak tek boyutlu ele alıp “baharat, petrolü temsil ediyor” diye kesin yargıda bulunmak yerine “baharat, büyük ölçüde petrolden ilham alınmış olmakla birlikte birçok unsurun birleşimini içeriyor” olarak ele almak çok daha doğru olacaktır diyebiliriz. Yani Dune için George Orwell’in “Hayvan Çiftliği” eseri gibi tamamen alegorik yapıda olduğunu söylemek yanlış olacaktır. “Doğrudan alegorik” diyebileceğimiz kısımlar ise özellikle Dune evreninin dinlerinde kendini gösteriyor. Günümüzdeki hiçbir din aynı şekilde 25.000’li senelerde de varlığını sürdürmüyor. Tevrat, İncil, Kuran ve bu dinlerin peygamberleri de doğrudan pek bilinmiyor. Ancak farklı formlarda ve bazen birleşerek de olsa özellikle İslamiyet, Hristiyanlık, Yahudilik ve Budizm inançlarının izleri halen ve “doğrudan” yer alıyor. Örneğin, Budizm ve İslam’ın birleştiği bir inançlar olarak “Zensunni” ve “Budislam” dinleri, bütün temel dinlerin ve kutsal kitapların bir birleşimi olarak kaleme alınan “Turuncu Katolik İncili”, Budizm ve Hristiyanlık birleşimi olan “Mahayana Hristiyanlığı” gibi daha birçok dini inanç söz konusu. Ancak Dune serisinin ilk kitabı adına net bir şekilde söyleyebiliriz ki Fremenler ve Paul’dan dolayı İslamiyet, Arrakis’in hikayesinde en çok izine rastladığımız inanç durumunda. Tüm bunlar şu an bizler için akıl almaz gelse de unutulmamalı ki günümüzdeki üç büyük dinin mazisi 2-3 bin senelik bir geçmişe sahip; Dune evreni ise günümüzden 20 bin sene sonrasında ve çok uzak gezegenlerde geçiyor. Haliyle geleceğin insanlık medeniyetinde inançların da insanlar gibi evrim geçirerek yeni formlar kazanmış olmasına tanık olmak, Dune evreninin en büyük zenginliklerinden biri oluyor. Zensünni inancına sahip Fremenler, Arrakis’in çöllerinde yaşayan ve sayıları milyonları bulan kadim ve asi halk. Çölün getirdiği zor şartlar neticesinde karakterleri ve kültürleri şekillenmiş. Ataları, farklı bir gezegenden Arrakis gezegenine sürgün edilmiş. Arrakis gezegeni ise su kıtlığı çekiyor, tek bir damla su bile kilolarca altından daha değerli onlar için. Arrakis’in çöllerindeki baharata ve baharatın asıl kaynağı olan korkunç büyüklükteki kum solucanlarına alışmış olan bu halk için en büyük tehdit ise çölün bu zengin baharat yatağını daima sömürme misyonu güden lonca, büyük hanedanlar, imparatorluk ve imparatorluğun bu gezegene bir tür derebeylik olarak atadığı ve zalimliği ile bilinen Harkonnen hanedanı. Asırlardır büyük güçler tarafından sömürülen ve zulme maruz kalan Fremen halkı ise Zensünni dinine ve inancın şekillendirdiği çöl kültürüne sıkı sıkıya bağlı. Zensünni’nin en eski ve Fremenlerin dahi belki doğrudan bilmediği kökenlerinde ise daha önce de belirtildiği üzere İslamiyet var. Bu sebeple Fremen kültüründe sayısız Arapça kelimeye, İslamiyet kökenli gelenek ve davranışlara rastlamak kaçınılmaz. Dune’un orijinal İngilizce metninde Fremen halkının en çok kullandığı kelime ve ifadeler ise şöyle: Jihad, Kull wahad, Mahdi, Sayyadina, Sharia… Ancak en önemli unsur “Mehdi” inancı. Asırlarca zulme maruz kalan bu halk, gerek inançlarının yapısı gerekse de Dune Evreninde bir tür dinsel tarikat olan Bene Gesserit’in zamanında ekmiş olduğu inanç tohumları / misyonerlik faaliyetleri neticesinde kendilerini kurtaracak olan “seçilmiş kişiyi” yani “lisan-al gaib’i”, yani “mehdiyi”, yani peygamberlerini beklemektedir. İşte Paul Muad’Dib, böyle bir dönemde ve böyle bir ortamda ortaya çıkacaktır… Fremen’lerin bu öyküsünde gerek Yahudilerin sürgün edilişi, gerek İslamiyetin ilk dönemleri gerekse de Hristiyanlıktaki mesih sisteminin tüm unsurlarına parçalar halinde rastlamak mümkün. “Geçmişin izinde geleceğin dünyasını” ilmik ilmik işleyen bu eser sadece geçmişten ve kadim inançlardan ilham almış olmakla kalmıyor, günümüz popüler kültüründe de oldukça önemli yere sahip olan Star Wars, The Matrix, Terminator, Game of Thrones gibi birçok kültleşmiş yapıta öyle ya da böyle ilham olma özelliği taşıyor. Peki, Dune’da anlatılan bu uzak gelecek, sadece bir kurgudan ibaret kalabilir mi? Yoksa aynısı olmasa da benzeri bir uzak gelecek mümkün mü? Kitabın ilk sayfalarında yer alan “İnsan gibi düşünen makineler yapmayacaksın” sözü Dune tarihçesi adına oldukça önemli olsa da tabii ki Tureng testinin de getirdiği 1960’lı yılların bilim kurgu kültüründen izler taşıyor; ancak 2024 itibariyle bu söz bize en çok “ChatGPT” teknolojisini anımsatıyor olabilir artık. ChatGPT ve benzeri yapay zekalar, gerçekten de insanlar gibi düşünmeye çalışıyor ve henüz sadece ilkel dönemlerini yaşıyorlar, emekleme aşamasındalar ve bizler düşünme işini yavaş yavaş onlara teslim ediyoruz. İnsanlığın geometrik hızda ilerleyişini ise özetleyecek olursak: Avcı-toplayıcılıktan tarımın icat edilmesine kadar geçen süreç yüzbinlerce seneyi bulmuşken, tarımdan yazıya ve yazıdan sanayi devrimine geçiş sadece binlerce seneyle ifade edililebilir. Sanayi devriminden atomik/nükleer teknolojiler ve ay’a seyahat için sadece bir iki yüzyıl geçmesi yeterli olmuştur. Nükleer teknolojiden uzay çağına ve bilgisayarın ve internetin bu denli gelişmesine ise sadece birkaç on sene gerekmiştir. Günümüzdeki şu an erişilen ilerlemeyi ve teknolojiyi düşünüp üstüne 10 bin sene, 15 bin sene, 20 bin sene gibi bizlere korkunç uzak gelen zaman dilimlerini de eklersek… Belki Dune evrenindeki birçok unsura, hanedan savaşlarına ve bu yoğunluktaki dinsel sembollere bu uzak gelecekte rastlama ihtimali düşük olacak ama makinelerle insanların savaşı gibi, insanların uzak galaksilere ve gezegenlere yayılması gibi ve kendi içlerinde yaşayacakları yeni siyaset / din sistemleri gibi birçok unsura geleceğin dünyasında tanık olmak belki de mümkün olacaktır. Belki de o esnada bizler, unutulmuş ve efsanelerde kalmış mitleşmiş bu dünya gezegeninin onlara göre ilkel bir döneminde yaşayıp ölmüş ve tamamen unutulmuş binlerce senelik nesiller olarak sanki hiç var olmamış gibi geride kalacağız. İşte tam da sebeple Dune evreni, hem geleceğin dünyasından (medeniyetinden daha doğrusu) hayali de olsa izler taşıyarak merak güdüsünü tatmin ediyor; hem de geçmişe ve günümüze dair dini, siyasi, felsefi birçok unsuru bir araya getirerek edebi derinliğe (anlam içinde anlam içinde anlam içinde anlam) sahip yapısıyla okuyucu adeta bu evrenin içine alarak mest etmeyi başarıyor. “Çözülmesi gereken bir sorun değildir hayatın gizemi; deneyimlenmesi gerekilen bir gerçekliktir.”
Dune
Dune
Frank Herbert
Frank Herbert
Dune
DuneFrank Herbert · İthaki Yayınları · 202111,7bin okunma
·
205 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.