Martin basın bürosundan gelen yazıları incelemeye başladı ve kendi hakkında yazılanları, Martin Eden modasının bir kudurganlık halini aldığını okudu. Bütün yaratıcı faaliyet, muhteşem bir fırtına gibi kitleyi sürükleyivermişti. Her şeyi açıklar gibiydi. Tıpkı ölümüne yakın bir sırada, sürü dürtüsüyle harekete gelen kitlelerin kitaplarını kapıştıklarını gören Kipling gibi o da kitleyi ayağa kaldırmıştı. Martin, Kipling'i okuyan, onu tanıyan, ama hiç anlamayan o aynı kitlenin nasıl birkaç ay sonra birdenbire bütün hışmıyla onun üzerine atılıp paramparça ettiğini hatırladı. Bu düşünceyle sırıttı. O kim oluyordu da birkaç ay sonra aynı şey onun da başına gelmesin? Pekala, o da kitleye bir oyun oynayacaktı işte. Güney Denizlerine gidip, saz duvarlı şatosunu kuracak, inci ticareti, kobra ticareti yapacak, içinde mercan kayalarının üstünden aşacak, köpek balığı, bonite yakalayacak, Taiohae vadisinin bitişiğindeki vadinin kayalık sırtlarındaki uçurumlarda dağ keçisi avlayacaktı.