Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

342 syf.
·
Puan vermedi
·
16 günde okudu
Kitabın çok genel bir özetidir!!! Dinin Geleceği adlı bu eserde genel yapı itibariyle dinin insan hayatındaki konumu ve zamanla bu konum bilimin ve bireyselliğin ön plana çıkmasıyla dinin nasıl şekillendiğini veya şekillenemediğini ele almıştır. Çünkü din; kurumsal, toplumsal ve bireysel olmak üzere insanın hayatına üç cepheden etki etmektedir. Sekülerizm insan hayatına etki etmeden önce yani 90’lı yıllara kadar din hala yükselişte ve insan hayatını bu üç cephede de halen etkilemekte ve şekillendirmekteydi. O yıllarda dinsiz bir dünya düşünmek mümkün değilken tarihler 2000 ve sonrasını gösterdiğinde toplumsal normları belirleyen din ve din adamlarının yerini dünyanın yeni guruları olan bilim adamları almaya başlamıştır. Elbette bu değişen din algısı çok daha eski tarihlere kadar götürülebilir. Fakat din hiç bu kadar otorite olarak sarsılmamıştır. Eski zamanlarda yaşanan doğal afetler, hastalıklar (veba vb.) insanları dine yöneltmişse de bu durum zamanla değişmiştir. Bunun en bariz örneği ise 2020 yıllında yaşanan pandemi sürecidir. Zira bu süreçte insanların eskiden olduğu gibi bir dine yönelişe geçtiğini gösteren herhangi bir bulguya rastlanılmamaktadır. Tüm bunlarda dinin otoritesinin ne kadar sarsıldığını göstermektedir. Zamanla insan merkezci hümanist düşünceyle beraber kutsal kitapların sosyal hayatı düzenleme rolü de azalmıştır. Elbette bugüne kadar hiçbir toplum tümüyle dindar ya da tümüyle seküler olmamıştır. Ama eskiden din asıl, sekülerlik marjinal iken şu an bu durum yer değiştirmiştir. Bunun sebebi ise bilim ve bireyselliktir. Bilim ve din karşı karşıya gelmiş, bilim ilerlemeyi; din ise duraklamayı ve gerilemeyi temsil eder konuma düşmüştür. Bu durumda da insanlar bilimi ve bireyselliği tercih etmiştir. Öyle ki “Din evrenseldir” önermesi, “Sekülerleşme evrenseldir.” Şekline dönüşmüştür. İnsanlar artık kutsallık duygusunun kurumlarda, mabetlerde ya da cemaatlerde değil de kendi bireysel dünyalarında bulmayı ve yaşamayı tercih edince disiplin ve otoritenin hakim olduğu kurumsal din ve dogmalar arka planda kalmıştır. Bunun etkisi bugün sekülerliği temsil eden Avrupa ülkelerinde derinden hissedilmiştir. Sonuç olarak ortaya dinden uzak aile yapısı ve bu ailelerin yetiştirdiği dinden uzak seküler yeni bir nesil ortaya çıkmıştır. Bu seküler neslin bu durumu değerlendirme şekli ise “Dinim yok/ No religion” şeklindedir. Bu tanım bir sekülerleşme olgusu değil tam anlamıyla büyük bir kopuştur. Bunun en bariz nedeni ise sosyal refahın artması, bilim ve teknolojinin yaygınlaşması, bireyselliğin yükselmesi, internetin insan hayatına etkisi ve daha da önemlisi dinin dünyevi anlamdaki işlevlerini artık seküler devlet ve hukuk sistemlerinin üstlenmiş olmasıdır. Tüm bunlarda dinin elinden dokunulmazlık zırhını almıştır. Bu zırhın en önemli argümanı ise gizemliliktir. İnsan oğlu bilimle beraber aklın gücünü fark edince bu gizemli alan yara almıştır. Sekülerizmin en önemli unsuru olan bireysellikte gençler sorgusuz sadakati kabul etmezler. Oysa dinin ilk otorite argümanı itaattir ve itaatsizlik büyük günahtır. Burada görülüyor ki zamanın, sosyopolitik yapının, ataerkil toplum düzeninin değişmesi ve bilimsel bilginin yaygınlaşması gençleri otoriteyi ve bu otoritenin koymuş olduğu gerek ahlak gerek diğer normlara başkaldırmaya itmiştir. Bu ahlaki normlarda var olan kadının konumu, doğurganlık ve cinsellik gibi konularda bile sekülerizm o kadar etkili olmuştur ki yapay rahimlerle kadınların hamilelikten kurtarma fikirleri ve çalışmaları yapılmıştır. Oysaki dini normlarda kadın ve buna benzer konular açıkça belirtilmiştir. Bilim ve teknolojideki bu gelişmeler ve ilerlemeler kültürel bir evrim yaratmaktadır. Bu süreçte insanın zihni, beyni, huyu değişmektedir. Hatta zamanında ve halen etkisini yoğun bir şekilde yaşatan Darwin teorisi için de din için de yeni bir rakip doğmuştur. Bu rakip de bireyselliği ön planda tutan, hümanist bir bakış açısını destekleyen bilimdir. Akla, dini bu konuma ne düşürdü sorusu gelmektedir. Cevap olarak da şu maddeler sıralanabilir: dinin politika aracı olarak kullanılması, dinin dar kalıba sokulmaya çalışılıp ve insanlara da bir dayatma şeklinde sunulduğu için zamanla bilimle ve teknolojiyle karşılaşan insan ondan uzaklaşmıştır. Kaldı ki dinlerin ve din adamlarının kendi aralarında bir uzlaşımı söz konusu değilken insanların ondan uzaklaşması normal karşılanmalıdır. Zamanında dinin yayılması ve uygulanması için ortam müsaitti. Zira çatışmalar, savaşlar, hastalılar vb. şeyler dine yönelim sağlamaktaydı. Fakat şu an zihinsel bir devrimin var olduğu bu dönemde din kendine yer bulamamaktadır. Kısacası din zamanın ruhunda erimektedir. Bu zihinsel devrimde eski nesillerde var olan saygı, iş ahlakı, değerler, ahlaki ilkeler ve gelenek gibi kavramlar yeni nesilde teknoloji, müzik, popüler kültür, özgürlük, hoşgörü, daha zeki ve kıyafet gibi kavramlara bırakmıştır. Zira bu popüler kültüre ayak uydurmak için yeni nesil tüm yolları denemekte ve bu yollarda da bir meşruluk aramamaktadırlar. Tüm bunlarda çeşitlilik, belirsizlik, karmaşıklık ve değişkenlik meydana getirmektedir. Eskiden inanç iki cepheye ayrılıyordu. Bunlar inananlar ve inanmayanlar şeklindeydi. Yeni teistler ve ateistler. Zamanla bu iki cephenin arası dolmaya başlamıştır. Bunlar; agnostik, panteist, deist, spiritüalist. 21. Yüzyılda ise dinsizlik olarak kendilerini tanımlayan gruplar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunlar ise apateist, nonregilious, religious nones, no religion, indifferent. Tüm bu oluşumlar ise sekülerleşmenin son noktası olmuştur. Bu akımlar gün geçtikçe çoğalmakta ve taraftar toplamaktadır. Yukarıda bahsi geçen tüm konulardan hareketle bilimin ve teknolojinin insanı hem fiziksel hem zihinsel hem de sosyal açıdan bir üst seviyeye taşıdığını görmekteyiz. İşte bu düşünce siteminin adı da “Transhümanizmdir. Transhümanizmde amaç insanı yapay zekayla, uzay keşifleriyle, genetik mühendisliğiyle insan beynini bilgisayarlara bağlayarak ömrünü uzatmaktır. Yani her şeyin ötesinde mutlak bir güç ve sonsuz (ölümsüzlük vb.) bir insan modeli oluşturmaktır. Bu durumda amaç yeni bir insan yaratmak olacaktır. Yani insan trans olacak bir üst versiyona evrilecektir. Peki bu mümkün müdür? Sorusu akla gelmektedir. Oysa insanın bir yaratılış biçimi ve fıtratı vardır. Ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin belki bir insan versiyonu üretilebilir. Fakat insanın fıtrat, kalp ve beyin üçlüsünün trans edilemeyeceği kanaatindeyim. Zaten transhümanizmin amacı insana tanrısal nitelikler kazandırmaktır. Çünkü teknoloji artık bizzat insanı değiştirecek, biyolojik varlığına müdahale edecektir. Transhümanizmde insanın ruh dünyası göz ardı edilmektedir. Bu anlayışa göre insan mükemmelleştirilecektir. Oysa insan aciz bir varlık olarak yaratılmıştır. Bu acizlikte bizi yüce bir güce inanma güdüsüne götürmektedir. Bu durumda bu ideolojinin amacı Tanrıyı ortadan kaldırmak ve insanı tanrılaştırmaktır. Bu durumda da bir insanı diğer insanlardan farklı kılacak olan özellik ne olacak ya da bu kadar mükemmel insanın bir arada yaşaması nasıl mümkün olacak gibi soruları da insanı endişelendirmektedir.
Dinin Geleceği
Dinin GeleceğiAli Köse · Nobel Akademik Yayıncılık · 20235 okunma
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.