Kişinin kalbinde dünya arzusu veya dünyadan herhangi bir lezzeti tatma sevdası ya da yiyecek, giyecek, içecek, evleneceği kadın, oturacağı ev, binek, yetki, liderlik ve beş ibadet haricindeki fıkıh, hadis rivayeti, kıraat, nahiv, dil, fesahat ve belagat gibi bir ilim dalında uzman olmak, fakirlikten kurtulmak, zengin olmak, başındaki sıkıntının gitmesi ve afiyette olmak gibi herhangi rahatlık peşinde olma düşüncesi varsa yani en genel ifadeyle uğradığı zarardan kurtulmayı ve faydalanacağı şeyleri elde etmeyi istiyorsa o, gerçek zâhid (dünyaya değer vermeyen) değildir.
Çünkü bu sayılanlardan her birinden nefis haz duyar. Bunları yapan kişi hevâsına uymuş, tabiatını / yaratılış doğasını rahat ettirmiş ve sevmiş olur. Bunların tümü dünyadandır, dünyada sonsuzlaşmayı sevdirir ve dünyaya alışmaya yol açar. Bu sebeple kişinin gerçek manada zâhid olabilmesi için bu duyguları tamamen kalbinden çıkarması, yokluğa, meteliksizliğe ve sürekli fakirliğe rıza göstermesi ve bunlara çekirdek kadar ilgisinin kalmaması gerekir. Bunu başardığı zaman kalbindeki bütün üzüntü ve kederler yok olup gider, rahata erer ve Allah’a ısınır (üns).