1913 yılında yaşanmış olduğu varsayılan bir anı üzerinden "insan" denen varlığın içindeki "iyi-kötü" savaşını çıplak bir gerçeklikle yüze vuran bu kısa kitaptan; yakın çevremizde olan ve bazen "hissiz" gibi görünen kişilerin de bir iç dünyası olduğunu ve bunu rol yaparak sakladığını daha iyi anlıyorsun.
Kendini ne kadar sert yargılasa da, insan "en kolay" yine kendini affediyor.
...
Zweig'in daha önce "bir kalbin çöküşü" kitabını okumuş ve yırtıp atmıştım; bugün aynı kitabı bir kez daha almış olduğumu farkedip onu da yırtıp attım.
"Olağanüstü bir gece" kitabını okudum; bir kaç alıntı da paylaştım, vurucu bazı cümleler var fakat boş ve tırt bir yazar olduğunu düşünüyorum artık, bu kitap iyi olsaydı "satranç" kitabını da okuyacaktım.
Yukarda kendi görüşlerimi paylaştığım (abartmış olabilirim) kısım haricinde kitabı beğenmedim.
...
Bence "kendini ifade etmek isteyen" , bol kitap okuyan kişiler çok daha iyi kitaplar yazabilir ve yüzlercesi de yazdı zaten.
Güle güle Zweig bi daha görüşmek istemiyorum...