Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Reha Oğuz Türkkan, Orhan Şaik Gökyay, Hamza Sadi Özbek ve Hikmet Tanyu tabutluk işkencesinden geçirilmişlerdi (Müftüoğlu 1974: 77, 94). Aslında tabutluklarda her biri 500 mumluk üç ampul vardı ve ayakta duran sanığın başının bir karış üstünde bulunuyordu. "Buna o zamanki emniyet mensupları 'beyin tavası' diyorlardı." (Eriş, 1981: 27). Muzaffer Eriş başka bir yazısında hücrelerin boyutlarını da verir: En 1,20, boy 2,40. Tabutluk hücrelerinin boyutları ise 0,70 x 0, 40 x 2,20'dir (Eriş 1973: 10). Alparslan Türkeş de tabutlukları şöyle anlatır: "İçeriye girdim, Savcı beni şöyle bir süzdü, görevlilere şu emri verdi." "-Üsteğmenimi götürün, mûtena hücreleri bir seyretsin..." "Askerî Savcı'nın 'mûtena' dediği hücreler bölümüne doğru gittim. Yanımda polisler vardı. Koridorun ilerisindeydi. Beton duvarlara oyulmuş gibi yerlerdi. Tabut şeklindeydi. Adeta duvarlardaki dikey oyuklardı. Telefon kulübesinden çok küçük, ancak bir insan alacak kadar. Duvarlarında demirden mengeneler ve prangalar vardı. Tavan çok alçak, bazılarının kapıları kapalı duruyordu. İçeriden, inleyen insanların sesi geliyor, beni hâlâ gezdiriyorlardı. Bazılarının, kapı aralıklarından gözüm içeriye ilişiyor, oradakilerin perişan halini izliyordum. Kimi külçe gibi, kimi de üstüne abdest yapmış haldeydi. Tavanlarından da, beş yüzer mumluk üç tane elektrik ampulü sarkıyordu." Üzerindeki subay elbisesiyle kısa bir süre tabutluklardan birine konulan Türkeş, Emniyet Müdürü'nün müdahalesiyle oradan çıkartılır. Türkeş'e yapılan işkencelerden biri de bir mengeneyle bir parmağının tırnağının çekilmesiydi (Turgut 1995: 52, 54-55). İşkencelerle ilgili bir tanıklığı da Nejdet Sançar'dan nakledelim: "Birinci Şube'nin eski nezarethanesinin 5 numaralı hücresi penceresizdi. Emniyetçiler, tabutluklardan önce, bu odanın işkence yeri olduğunu söylerlerdi. Penceresiz olduğu için hücrede daimi olarak lâmba yanardı. Ben, ifade sırası bana gelirken buraya kapatıldım ve bu hücrede 21 gün kaldım. Temmuzun en sıcak zamanına rastlayan bu günleri, fırın gibi sıcak hücrede geçirmek hakikaten zor olmuştu. Fakat en kötüsü, bir helâ dönüşü yanmış (!) bulduğum ampulün değiştirilerek yerine yenisinin takılması için 48 saat beklemem oldu. Bu 48 saati kapının aralıklarından sızan ışık (!) ile geçirdim ve ampul takıldıktan sonra da ifade vermek üzere hâkimin karşısına çıkarıldım." (Sançar 1962: 7).
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.