Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat 1947'deki bir demecine dayanmaktadır. Sökmensüer konuşmasında "demokrasinin geliştirilmesi yolunda Halk Partisi tarafından atılan her adımdan komünist'lerin faydalanmaya çalıştıklarını, hatta bu maksatla Fevzi Çakmak'a dahi mektup yazdıklarını ve "Mareşal Çakmak'ı alet olarak kullanmak yolunda ayartıcı teşebbüslere devam ettiklerini... bu suretle Mareşal'in hizmet yıllarında kazandığı hürmet sermayesini yıkmak için bir tahrik sermayesi kullanmak teşebbüsü" içinde bulunduklarını ifade eder (Ertuğrul 2000: 40-46). İçişleri Bakanının konuşmasında adının geçmesi ve Cami Baykut, Zekeriya Sertel gibi komünistlere alet olduğu iması üzerine Fevzi Çakmak da bir beyanat vermek durumunda kalır. 05 Şubat 1947'de gazetelerde çıkan beyanatında Çakmak şöyle demektedir: "Ben komünistliği bu memleket için muzır telâkki edenlerdenim. Onun için komünistler ordu ve donanmaya sokulmak istedikleri zaman şiddetli hareket ettim... Ben daha işbaşında iken eski bir Milli Eğitim Bakanının bu faaliyeti destekleyen hareketinden dolayı hükûmeti resmen ikaz ettim. Kimse kulak asmadı ve sonra da Hamidiye Köy Enstitüsündeki komünist yuvasından bahsettiler..." (Öner 1947: 10). Fevzi Çakmak'ın beyanatı üzerine İzmir milletvekili Hasan Âli Yücel bir açık mektup yayımlar ve Çakmak'a "Beyanatınızda 'eski Millî Eğitim Bakanı' dediğiniz hakikaten ben miyim?" diye sorar. Yücel, 07 Şubat 1947 tarihli Ulus gazetesinde çıkan bu yazısından sonra 12 Şubat'ta aynı gazetede bir açık mektup daha yayımlayarak muhatabından cevap beklediğini belirtir (Ertuğrul 2000: 47-48). Hasan Ali Yücel'e cevap, 1944'te Atsız ve arkadaşlarının avukatı olan ünlü hukukçu Kenan Öner'den gelmiştir. 11 Şubat 1947 tarihli Yeni Sabah gazetesindeki açık mektubunda Prof. Kenan Öner "Evet O Maarif Vekili Sizsiniz!" diyor ve devam ediyordu: "Sayın Mareşale yazmak cüretinde bulunduğunuz açık mektubun Ulus'tan İstanbul gazetelerine intikal eden kırıntılarını baş döndürücü bir hayretle okudum." "...Desteklediğiniz komünistlerin kimler olduğuna ve nasıl desteklediğinize ait olanı hakkındaki merakınızı daha doğrusu arifane bir tecahül mü, yoksa cahilâne bir tearüf mü olduğunu kestiremediğim tereddüdünüzü ben izale edeceğim:" "Yine pekâlâ bilir ve hatırlarsınız ki, 1944 senesinde Nihal Atsız isminde milliyetçi bir öğretmen, Mareşale sorduğunuz bu suali neşrettiği bir broşürle üç sene evvel açıklamış, fakat bu ifşaatın tesiri altında mevkii müstahkemini tehlikede zanneden zati devletiniz o broşürde ismi geçen Sabahattin Aliyi bu milliyetçi öğretmen aleyhinde Ankara mahkemesinde bir hakaret davası açtırmağa ve Ulus avukatını kendisine fahri vekil tâyin ettirmeğe muvaffak da olmuştunuz." (Öner 1947: 11-12). Kenan Öner, milliyetçi gençlerin 3 Mayıs gösterilerine ve bu gösteriler üzerine başlatılan Irkçılık-Turancılık soruşturmalarına kısaca temas ettikten sonra ithamlarına devam eder: "Bu dava, nutkun (İnönü'nün 19 Mayıs nutku-ABE) tesiri altında kalan Sıkıyönetim ve zabıtanın iştiraki ile hazırlık veya ilk tahkikat safhasını geçirirken genç, münevver, okumuş ve okutmuş tam 23 sanığı (Mutena hücre) veya (Tabutluk) denilen yerlerde bir seneden fazla inim inim inlettikten sonra bunlardan bir çoğunun seneler sürecek ağır hapis cezasıyla mahkumiyetlerine yol açtınız." "Camilerden, Sertellerden (Cami Baykut ve Zekeriya Sertel kastediliyor-ABE) yüz bin kat fazla komünist olan bir adamı (Sabahattin Ali'yi-A. BE) himaye edebilmek için bu zavallılar aleyhine icat ettiğiniz hâdise yüzünden milliyetçi gençleri işkenceler altında ezen, harap eden de yine siz ve sizlersiniz." "Bunlar birer hakikat olarak memleketin adalet arşivinde nöbet beklerken sizin halâ Mareşale sual tevcihi cüretini vicdanınızda bulmanız, komünist faaliyetini destekleyen bakanın kendiniz olup olmadığını sormanız hakikaten hayret vericidir. Madem ki soruyorsunuz, istediğiniz cevabı ben vererek iddia ediyorum ki:" "Siz yalnız komünistleri Bakanlığınızda beslemek, uğradıkları hücumlara karşı onları müdafaa etmekle de kalmadınız. Bakanlığınızın telkinleriyle milliyetçilik belâsına başlarını soktuğunuz tam 23 genci İspanyolların engizisyonuna rahmet okutacak işkencelerle ezdirdiniz, harap ettiniz ve hırpalattınız..." (Öner 1947: 13-14). Bu açık mektup üzerine Hasan Âli Yücel 17 Şubat 1947 tarihinde Kenan Öner aleyhine hakaret davası açtı. Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşma 17 Nisan 1947'de yapıldı (Ertuğrul 2000: 53). İlk duruşmadan çıkan Kenan Öner aynı gün bir layiha yazıp mahkemeye gönderir; Yücel hakkındaki iddialarının doğru olup olmadığını ortaya koymak üzere kendisine ispat hakkı verilmesini ister. Davanın ikinci duruşması 26 Nisan 1947'de yapılır ve mahkeme Öner'in isteğini kabul eder (Öner 1947: 70-77). Kenan Öner, mahkeme devam ederken Öner ve Yücel Davası adıyla 79 sayfalık bir kitap yayımlamıştır. Kitapta, Hasan Âli Yücel'in komünistleri himaye ettiğine dair, sayfalarca süren pek çok delile yer verilmiş; bu arada Atsız'ın ikinci açık mektubunun tam metni de bu deliller meyanında kitaba alınmıştır. Kitap şu paragrafla biter: "26 Nisan tarihli bu son celsede delillerimin tetkikine başlanmış ve davanın neticesi bunların mahkemeye vereceği kanaate bağlı kalmış bulunmaktadır. Ve artık dava adlî ve kanuni yol üzerinde tabii istikametini takip etmektedir." (Öner 1947: 79). Mahkemede birçok şahit dinlenmiş, mahkeme safahatı ve şahitlerin ifadeleri dönemin gazetelerinde yer almıştır. Kenan Öner'in gösterdiği şahitler arasında Irkçılık-Turancılık Davası'nda gözaltına alınan ve tutuklananlar da vardır. Bunlardan İstanbul'da bulunan Orhan Şaik Gökyay, Nihâl Atsız, İsmet Rasin Tümtürk, Mehmet Külahlıoğlu ve Ahmet Ellez'in ifadeleri istinabe yoluyla 07 Mayıs 1947 tarihinde İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nde alındı. Şahitler, Hasan Âli Yücel'in komünistleri himaye ettiği yolunda ifadeler verdiler. Orhan Şaik'ten sonra dinlenen Atsız'ın ifadesi, 8 Mayıs 1947 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle verilmiştir: "Nihal Atsız salona alınarak dinlendi. Yargıç şahide sordu: -İç İşleri Bakanının nutkunda bahsi olunan komünistler kimlerdir? -Milli Eğitim Bakanlığının kadrosu içinde bulunan Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesinde profesör Pertev Nafiz (Naili-ABE), Niyazi Berkes, karısı ilmî yardımcı Mediha Berkes, İstanbul Edebiyat fakültesinde profesör Sadrettin Celâl, Konservatuvar öğretmenlerinden Sabahaddin Ali, lise öğretmenlerinden Adnan Cemgil, hâlâ Amerika'da bulunan profesör Muzaffer (Muzaffer Şerif Başoğlu ABE), Ankara Dil fakültesinde doçent Behice (Behice Boran-ABE) bulunmaktadırlar. Bunların hepsi komünisttirler. Ya mahkûm olmuşlardır, ya en az nezaret altına alınmışlardır. Bu esnada Kenan Öner, yargıçtan müsaade alarak şahide sordu: -Bir profesör daha vardır... Galiba kendisi Giritlidir? -Evet, Dil Kurumunun nafiz azalarından Ahmet Cevat vardır. Bu zat, Rusya'da Türkiye aleyhinde neşriyatta bulunmuştur. -Hasan Ali Yücel'in bunları himaye ettiğine dair bilginiz var mı? -İç İşleri Bakanlığının nutkunda 'Yurt ve Dünya' adlı mecmuadan bahsedilirken bunun Moskova'dan talimat alan Şefik Hüsnü tarafından idare edildiği bildirilmişti. Bu mecmua Hasan Âli'nin bakanlığı zamanında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden ayrılan tahsisatla matbaaya verilmiş ve okutturulmak üzere mekteplere dağıtılmıştır. Yakın zamana kadar Milli Eğitim Bakanlığı Neşriyat müdürlüğünü yapan Adnan Cahit Ötüken, bunların tamamını mekteplere göndermemiş, depoya saklamıştır. Bunu da Ankara'da çıkan 'Bayrak' gazetesinde okudum. Şahit (Nihâl Atsız ABE) bundan sonra Sabahattin Ali'nin beş yıllık bir muallim mektebi mezunu olmasına ve Cumhuriyet hükümetlerinin iki başkanına da hakaret suçundan 14 ay hapse mahkum edilmiş bulunmasına rağmen Hasan Ali Yücel tarafından Konservatuvar ve yüksek bir okula öğretmen olarak tayin edildiğini, komünistlikten mahkum olan birçok öğretmen ve profesörleri kültür müesseselerinin başına getirdiğini bunların isimlerini sayarak söylemiş; Bakanlığın milliyetçi öğretmenleri şu veya bu sebeple vazifeleri başından bilasebep uzaklaştırdığını iddia ederek şunları ilave etmiştir: 400 kadar klasik eser tercümesi yapılmış ve bunlardan mühim bir kısmı komünistlikle melûf kimselere yaptırılmıştır. Yargıç sordu: -Milliyetçi gençlere yapıldığı iddia olunan işkencede Hasan Âli'nin bir rolü var mıdır? -1944 yılında komünistler aleyhine yapılan nümayiş yüzünden üç yüz genç polis tarafından yakalanmıştı. Bunların ifadesi alınırken Hasan Âli Yücel'le Falih Rıfkı'nın polis dairesine giderek gençlere sual sorduklarını, bizzat sorguya çektiklerini, hatta tehdit ettiklerini duydum. Bir gün Orhan Şaik'i Ankara'daki evinde ziyaret etmiştim. Riyaseti Cumhur eski başyaveri merhum Celâl ile telefonla konuşuyorlardı. Celâl Bey merhum ikide bir -Mel'unlar!... diye bir tabir kullanıyordu. -Başyaver kimi kastediyordu bu sözleri ile? -Herhalde Hasan Âli ile Falih Rıfkı'yı... Hattâ, biz nezaret altında iken kapımızın önünde nöbet bekleyen polisler bile bütün bu işlerin Hasan Âli Yücel'in başının altından çıktığını söylüyorlardı." (Akgöz 2016: 167169'dan). 31 Mayıs 1947 tarihli duruşmada dinlenen, 44 sanıklarından Hikmet Tanyu, mahkemenin havasını şöyle anlatıyor: "31 Mayıs 1947 yılında tanık olarak ben de dinlendim. Çeşitli delil ve vesikalar, şahitler gösterdim. Mahkeme salonunu dolduran ve hatırasını unutamayacağım gençliğin büyük teessürleri ile karşılanan bu celsede 1944 yılı hadisesinin iç yüzünü ve işkencelerin mahiyetini saatlerce açıkladım" (Tanyu 1950: 12). 28 Haziran tarihli duruşmada da Atsız'ın Irkçılık-Turancılık Davası'nda yaptığı 19 sahifelik müdafaa da okunmuştur (Akgöz 2016: 171, 185'ten). Atsız bu davada şahitlik etmekle kalmamış; Hasan Âli ile mücadelesini ve onun hakkındaki fikirlerini o günlerde yazdığı iki yazıda da ayrıntılarıyla ortaya koymuştur. Altın Işık dergisinin 1947 Mayıs'ında çıkan 5. sayısında yer alan ilk yazı “Hasan Ali Hesap Vermelidir" başlığını taşır. İkinci yazı Kür Şad dergisinin 1947 Temmuz'undaki 4-5. sayısında çıkmıştır: “Sıfıra Cevap". Atsız'ın bu yazısı, Hasan Âli Yücel'in 1947'de Ulus Basımevi'nde neşrettiği Dâvam adlı eserde yer alan kendisi hakkındaki iddialara da bir cevaptır. Kalabalık dinleyici grupları tarafından duruşmaları izlenen, gazetelerde geniş olarak yer alan ve kamuoyunda geniş yankı bulan Öner ve Yücel Davası âdeta Irkçılık-Turancılık Davası'nın rövanşı haline gelmiştir. 18 duruşma sonunda, 19 Kasım 1947 tarihinde mahkeme davayı düşürmüş, Yücel, 09 Aralık 1947'de kararı temyiz etmiş, Yargıtay da 26 Mayıs 1948'de mahkemenin kararını bozmuştur. Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi 03 Temmuz 1948 tarihli kararıyla davayı düşürmede ısrar etmiştir. Yücel ve avukatları tekrar temyize başvurmuş ve Yargıtay 18 Nisan 1949 tarihinde mahkemenin ısrar kararını da bozmuştur. Nihayet Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi 02 Temmuz 1949'da ısrarından vazgeçmiş ve sanık Cemal Saracoğlu'nun cezalandırılmasına karar vermiştir. Cemal Saracoğlu, Öner'in açık mektubunun yayımlandığı Yeni Sabah gazetesinin sahibi ve Yayın Müdürü idi; bu sebeple o da davanın sanığı idi. Kenan Öner ise 08 Mart 1949 tarihinde vefat etmişti (Ertuğrul 2000: 53-54). Hikmet Tanyu mahkeme sonucunu şöyle değerlendirmiştir: "Prof. Kenan Öner Bey hakkındaki ilk karar dikkate değer, zira hâkim Saffet Unan'ın kararı işkencenin yapıldığı ve mesullerinin bulunduğu yolunda idi. Bilâhare Yargıtay'da ispat hakkı tanınmadığından pek tabii olarak, hadisedeki delil ve vesikalarla ispat keyfiyeti ikinci planda kaldı, böylece ispat hakkına cevaz verilmedi. Esasen Kenan Bey daha önce vefat ettiğinden hakkındaki dava düştü. Yeni Sabah Gazetesi sahip ve yazı işleri müdürüne tahkirden ceza verildiyse de bu ceza da tecil olundu." (Tanyu 1950: 12). Öner ve Yücel Davası'nın basında geniş yer alması bir başka davanın da açılmasına yol açmıştır. 1944 sanıklarından ve işkenceye maruz kalanlardan Hikmet Tanyu o tarihlerde İçişleri Bakanlığında memur olduğu için "ve diğer bazı sebeplerle (işkenceden-ABE) mes'ul şahıslar hakkında tahkikat açılmasına lüzum görüldü." İçişleri Bakanlığı, eski Emniyet Genel Müdür Muavini Kâmuran Çuhruk ve İstanbul sivil polis memuru Muzaffer Us hakkında soruşturma açılması için 14.06.1949 tarihinde Danıştay'a bir yazı gönderdi. Danıştay 2. Dairesi, 09.09.1949 tarihinde muhakemeye gerek bulunmadığına karar verdi. Hikmet Tanyu'nun 29.10.1949 ve 09.12.1949 tarihlerinde yaptığı itiraz üzerine Danıştay Genel Kurulu dosyayı tekrar inceleyerek 1950 Şubatında muhakemenin gerektiği kararına vardı. Bunun üzerine iki sanık hakkındaki dava Yargıtay'da görülmeye başlandı. O tarihlerde Denizli Valisi olan Ahmet Demir ile Malatya Valisi Sait Koçak hakkında da hazırlık tahkikatı başladı. Genel Kurmay Başkanlığı da, 1944'te Sıkı Yönetim Komutanı olan Korgeneral Sabit Noyan, 1944 Irkçılık-Turancılık Davası'nın mahkeme heyetindeki General Ali Rıza Yazgan, Hâkim Albay Cevdet Erkut, Albay Galip Kaan ve Savcı Kazım Alöç hakkında tahkikat açılmasına izin verdi (Tanyu 1950: 13, 21 vd.). Daha sonra TBMM'de çıkarılan af kanunu dolayısıyla bu davalar düşecektir. İkinci itiraz dilekçesinde Hikmet Tanyu işkenceleri ayrıntılarıyla anlatır. 1947 yılındaki bir başka dava da Atsız'ın Sabahattin Ali aleyhine açtığı hakaret davasıdır. 26 Mayıs 1947'de Sabahattin Ali, sahibi bulunduğu Merhumpaşa gazetesinde "Hasan Âli-Kenan Döner Komedisi" başlıklı bir yazı yazar. Aynı gazetede "Genç Arkadaş” başlıklı bir yazı daha neşreder (Ali 2015: 529). Yazılarda Atsız'a hakaret vardır. Bunun üzerine Atsız, Sabahattin Ail'ye hakaret davası açar. Davanın ilk duruşması 12 Eylül 1947 tarihinde İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesinde yapılır (Cumhuriyet gazetesi, 13 Eylül 1947, Akgöz 2016: 197-198'den). Bu yazılar dolayısıyla Sabahattin Ali 19 Aralık 1947'de tutuklanmış, fakat 12 gün sonra serbest bırakılmıştır (Ali 2015: 529). 24.01.1948'de Sabahattin Ali eşine yazdığı mektupta şöyle diyor: "Nihal Atsız davası tekrar görüldü, 50 gün cezanın altıda birini indirecekler, kırk gün kalacak, bu sefer yattığım 12 günü de çıkarınca, bu ceza temyizde tasdik edilse bile, 28 gün kadar yatacağım demektir." (Ali 2015: 542).
·
162 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.