Bize gelince; dilimizi yabancılara değil, köylülerimize bile okutturamadık;
geri bir tarımdan başka elimizde milli denebilecek bir sanatımız yok, zeka ve
dimağımızm çalışma alanı pek sınırlıdır. Kalbimizin çarpması pek zayıftır. Gene
bereket versin ki, herkesin faydalandığı o genel sofrada hissemize düşen kırıntılarla bir çeşit şöyle-böyle idare etmekle görünüşü kurtarmaya çabalıyoruz.
Gustave Le Bon, Durkheim, Bergson ve daha başkaları olmasaydı, dimağımızın
içindekiler eski tasavvufun dışına çıkamazdı. Fransız edebiyatının etkisi olmasaydı, ruhumuz harabat edebiyatının içinde bunalıp kalmış olacaktı.