Soba görmeden büyüyen yahut büyüyecek çocuklara acımışımdır hep. Zira onlar hiçbir vakit bir sobanın üzerinde kaynayan çaydanlığın sesini işitmeyecek, demlikte pişen çayın kokusunu genizlerine bir tütsü gibi çekemeyecek, karlarla oynayıp evlerine geldiklerinde ıslak eldivenlerinin onun bedenine değdiremeyeceklerdir. Üzerinde pişen kestanenin ne sivri uçlu bir bıçakla çizilmesini görebilecek ne de gece vakti sobanın kapağından tavana yansıyan ateş dansını seyredemeyeceklerdir. Ne acı! Belki de tam manasıyla ısınmanın dahi ne demek olduğunu bilmeyeceklerdir.