Gönderi

Yakamoz& Papatya-12
Yakamoz sevdalandığından beri günbatımlarını bir ayrı sever hale gelmişti. Bugüne kadar onun için basit gelen birçok şey, artık tam anlamıyla bir tablo gibiydi. Mavi, kırmızı, sarı, turuncu; hepsi muazzam bir ahenk içinde birbirlerine karışıyor, gündüz geceye kavuşuyordu. "Ah," dedi kendi kendine, "İnsanın farkındalığı artınca nasıl da acısı da aynı oranda artıyor. Hepimiz zeki, inanılmaz dahi olmak isteriz. Halbuki hayatında tanıdığı hiçbir zeki insanın yüzünü gülerken görmemişti. Ara sıra ufak bir tebessüm, o kadar. Boşuna dememişler, 'Deliler insanların en akıllıların aşırı derecede incinmiş ve kırılmış halleridir,' diye... Çocukları da çok seviyordu artık. O masum, günahsız çocukları... sokakta yürürken bir çocuk gördü mü hemen başını okşar ve içinden, 'Rabbim, sen duamı biliyorsun, amin, amin' diyordu. Eskiden duygusallık çok uzaktı ona. Ne vakit gözü dolsa, ki çok nadiren olur, hemen kendini sıkar, o damlaları asla yere düşürmezdi. Peki şimdi, dökmediği her gözyaşının hesabı sorulur gibi, gözlerindeki nem gitmek bilmiyordu. Şikayetçi değildi bu durumdan, kimseye anlatamadığını gözleri salıveriyordu sadece. Öyle ki insan bazen, o kadar konuşacak birisi arıyordu ki, bir insan diyordu sadece, 'Bir insan beni anlasın yeter.' Konuşsam onunla, döksek birbirimize her şeyimizi, hiçbir tereddüt gözetmeden, tek süsümüz samimiyetimiz olsa. Ah keşke, keşke..." Kendini arayan Herkese...
Özgür Vural
Özgür Vural
·
47 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.