Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

441 syf.
·
Puan vermedi
Bir iki derken serinin üçüncü kitabının incelemesini dördüncü kitabı okurken yazıyorum. O kadar bütün ki kitaplar olayları hangi kitapta yer aldı diye bazen anımsamakta zorlanıyorum. 3.sezonu diğer sezonlarla bağını kopartmadan bazen unuttuğum detayları ve kişileri öyle güzel dahil ederek ilerliyor ki kitaplar seri değil tek bir kitap gibi. Dizi değil film gibi. Konu savaş ve barış değil, konu sevgiden doğuş. Konu Alevi deyişi ile; “İyilik iyidir.” Yaşar Kemal barışı savunduğu için 1955 yılında yargılanmış üstelik ceza da almıştı. Hiçbir yaptırım onu yıldırmamış barışın türküsünü söylemekten hiç vazgeçmemişti. Barışa ihtiyacı doğuran neydi? Savaşın insanları! Savaş icat eden görmesin cennet diyordu. Savaşı icat edenler meydanlara insinler de acı nedir görsünler demişti. Bunlar onun vicdanının eserleri. İliklerine kadar hissettiği insanların eserleri. İlk kitapta Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’da bizi kanların yerini yaşamaya bıraktığı bir manzaradan karşılıyordu. Antlaşmalar yapılmış ve insanlar şimdi yüreklerindeki acının kan yerine göz yaşı olarak aktığını göstereceklerdi. Çınar ağacının altında toplanıp sessiz çığlıklarla birbirlerinden ama hiç kimseden gelmeyecek medetler bekleyeceklerdi. Neydi bu mübadele? Evini, eşini, işini, aşını burada görmüş bu insanlar buraya ait değildi demekti. Mezarı olan ana babaları ataları varsa bile... Vasili, Lena bu topraklardan başka yerde yapamamıştı. Diğerleri de yapamazdı ya, gitmiştiler. Gittikleri yerde vatanları denmişti ama fırsatı olsa kimse kalmazdı. Karıncanın Su İçtiği kitabında durgun deniz artık insan doyuran bir hareketliliğe kavuşacak ada insanlarla ve hikayeleriyle dolacaktı. Şimdi dillere can gelmiş herkes kendi hikayesini anlatmak için sırasını beklemiş gibi kime dönersek dökülmeye başlıyor. Yan karakterler sahne alıyor. Kimse boşuna gelmemiştir. Savaşın her insanda başka bir hikayesi can buluyor. Savaş stratejilerinin yanlışlıkları konuşuluyor. En çok savaş görmemiş binlerce erin içlerinde mektepli on beşlilerin donarak öldüğü Sarıkamış. Kalanların neden öldürülmek istendiği, esir olmamın zamandan da eksik olmak olduğunu, şehadet belgelerinin ardından gelen birkaç askerin tüm analara umut olduğunu, rüyalardan medet umacak gece ve gündüz bekleyen elleri bağırlarda annelerin dünyalarını konuk oluyoruz. Serinin bizi ilk kitapta Çanakkale, Kanal, Sarıkamış savaşlarında birleştirip Kürt, Ezidi, Rum, Türk her milletin varlığıyla harmanlandığı bu gerçek toprak kimliğinin, acılarının ortaklığına Tan Yeri Horozları’nda konuk oluyoruz. Acıların gölgesinde şimdi hayat UMUT ile yalanmaya başlıyor. Dostluklar kuruluyor. İmece usülü karınlar doyuyor. Kilimler dokunsun diye kadınlara standlar kuruluyor, değirmenden un eğirme ile gelecek planları kuruluyor, hasat zamanı yaklaşıyor diye adaya gelir kapıları aralanıyor, hastaneden sonra bir yerin belkemiği olan okul düşüncesi filizleniyor, aşklar oluyor ama aşk gerçek hayattaki gibi herkesin bildiği iki kişinin yaşadığı olarak kalıyor. Ne adanın önüne geçiyor ne de yeniliklerin. Bu yönüyle tam bir gerçeğin Homeros’u Yaşar Kemal. Poyraz ve Zehra’da bir Leyla Mecnun yapmadan ama onların aşkına savaş görmüş bir adamın en ince yanından yaklaşarak anlatıyor. Poyraz’ın Ezidi kadınlarından sevdiği kadına uzanan acı hikayesi bize bir vücudun azaları olduğumuzu hatırlatıyor. Birbirimize vücut olduğumuz. Ayna! Kitabı okuyup bitirmeye kıyamıyorsunuz ama siz elinizden bıraksanız da bitirseniz de kafanızın arka planında o ada yaşıyor. Evlere koşup Kadri Kaptan’ı çağırıyorsunuz bazen, bazen Lena ananın hazırlamaktan bıkmadığı sofrasına oturuyorsunuz, gözleriniz Zehra’ya bakamıyor ama Zehra gibi de bir Poyraz bakışı bekliyorsunuz. Mustafa Kazım Ağaefendi’nin Girit diye içini döktüğü masalarda bazen yeter desem de toprağından kopmanın ne acı olacağını tezahür ediyorum. Kahveler pişiyor habire, yemekler pişiyor, balıklar avlanıyor pişiriliyor, açlar doyuruluyor sakız kokan yataklara yatırılıyor; koku duygusunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. En çok neyde kalıyorum biliyor musunuz? En çok dinlemekte. İnsanlar bir söz olsun da bende kendi payımı anlatayım, kendi yaramı anlatmak için dinleyeyim telaşında değil. Pür dikkat, devamını heyecanla bekleyerek başka hayatları can kulağı ile dinleyen insanlarda kalıyorum. Can kulağı... Çok keyifli bir kitaptı. Serinin bel kemiği, ana teması. Serinin sonuna yaklaşmanın burukluğu ile Yaşar Kemal’i rahmet ile anıyorum. İyi ki geçmişsin bu dünyadan. İyi ki belleğini akıtmış bizi savaşın gölgesinde yetmiş iki milleti sevgiyle toplayabilecek bir güçle tanıştırmışsın. Keyifli okumalar.
Tanyeri Horozları
Tanyeri HorozlarıYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 20132,711 okunma
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.