Demek ki, hakikati temsil ediyor olduktan, söylediği söz ve davet ettiği mesaj hakikat olduktan sonra, bunu dile getirmek için öfkeye ve hiddete hacet yoktur.
Zâtında hakikat olmanın gücünü taşıyan bir sözün, gücünü ziyadeleştirmek için, hiddet ve öfke boyutu taşımasına hacet yoktur.
Hakikat, zâtında güçlüdür;
vakur ama yumuşak ya da yumuşak ama vakur bir üslupla söylendiği takdirde,
Firavun-misal kişilikler dahi, yaratılışlarının özüne dercedilmiş bu hakikati 'hatırlayabilir'ler.
Yok eğer bu hakikati hatırlayıp imana gelecek bir potansiyeli hepten yitirmiş iseler, bu kez, kendilerine yumuşak bir üslupla tebliğ edilen bu hak sözün gücünü ve hakikatini içten içe sezip 'korkar'lar.