Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Başlangıçta bilim, evren âşığı insanlar sayesinde var olmuştu. Bu insanlar yıldızların ve denizin, rüzgârların ve dağların güzelliğini duyumsamışlardı. Çünkü onları düşünmeyi seviyorlardı ve tamamen harici olan düşüncelerin mümkün kılabildiğinden çok daha yakından tanımak, anlamak istiyorlardı. Heraklitos şöyle demişti: "Evren daima belirli ölçülere göre yanan ve belirli ölçülere göre sönen ezeli ve ebedi bir ateştir." Bilimsel bilgi elde etme dürtüsüne ilk olarak sahip olan Heraklitos ve diğer İyonyalı filozoflar evrenin tuhaf güzelliğini neredeyse damarlarında akan bir delilikmişçesine hissetmişlerdi. Bunlar düşünsel boyutta devasa tutkulara sahip insanlardı ve modern dünyanın tüm devinimi onların yoğun düşünsel tutkularından doğdu. Fakat adım adım, bilim geliştikçe, onu var eden sevgi içtepisi daha fazla engellenirken, ilk başta sadece bir sempatizan olan güç içtepisi gitgide onun öngörülememiş başarısı sayesinde komutayı ele geçirdi. Doğa âşığı engellenmiş, doğa üzerinde tiranlık kuranlar ödüllendirilmişti. Fizik geliştikçe bizi gitgide fiziksel dünyanın gizli doğasına dair bildiğimizi sandığımızı her şeyden iyice yoksun bıraktı. Renk ve ses, ışık ve gölge, biçim ve doku artık İyonyalıların kendilerini adayacakları bir eş olarak peşinde koştukları dış doğaya ait değildi. Tüm bu şeyler sevilenden sevene aktarılmış ve sevilen de takırdayan kemikleriyle soğuk ve dehşet verici bir iskelete dönüşmüş ya da belki sadece bir hayalet oluvermişti. Formüllerinin gözler önüne serdiği çölde dehşet içinde kalakalmış olan zavallı fizikçiler kendilerini avutsun diye Tanrı'ya sığındılar ama Tanrı da tıpkı kendi yaratığı şeyler kadar hayal âlemine ait olmalıydı ve fizikçilerin feryatlarına karşılık duyduklarını sandıkları cevap da korku dolu kalplerinin atışlarıydı yalnızca. Bilimci de tıpkı doğa âşığı gibi hüsrana uğramış olduğundan bir zalime dönüşüyor. Pratik insan ise, dış dünya ister var olsun ister bir hayal olsun ne fark eder, benim onu istediğim gibi hareket ettirmem yeter demektedir. Dolayısıyla bilim de gitgide sevgi-bilgisinin yerine güç-bilgisini koymaktadır ve bu yer değiştirme işlemi tamamlanırken gitgide daha çok sadist olma eğilimindedir. Tasavvur ettiğimiz şekliyle geleceğin bilim toplumu da güç içtepisinin sevgi içtepisini tamamen baskıladığı bir dünyadır ve sergileme tehlikesi altında olduğu zalimliklerin psikolojik kaynağı da budur.
Sayfa 241Kitabı okudu
·
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.