Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir insanı tanımadan (bilmeden) onu saymak ola- naksızdır. İlgi ve saygı eğer bilgi tarafından yönlendi- rilmezlerse kör kalırlar. Eğer ilgiyi bilgi doğurmamış- sa, boştur. Bilginin birçok katları vardır, sevginin bir görüntüsü olan bilgi, dışta kalmaz, öze işler. Bu bil-giyi ancak, kendime gösterdiğim ilgiyi, diğer insanla- rı oldukları gibi görmeye çevirdiğim zaman kazanmak mümkündür. Örneğin, birisinin, dışa vurmasa bile kız- gın olduğunu anlayabilirim. Hatta onu, bundan da öte tanır, onun huzursuz ve endişeli olduğunu, yalnızlık ve suçluluk duyduğunu bilebilirim. Böylece kızgınlığının, derinlerdeki bir şeyin belirtisi olduğunu anlar, onu öf- keli biri olarak değil, huzursuz ve sıkıntılı biri, acı çe- ken biri olarak ele alırım. Bilginin, sevgi sorunuyla çok daha önemli bir baş- ka ilişkisi daha vardır. İnsanın duyduğu ana gereksi- nim olan başkasıyla kaynaşıp kendi yalnızlığının ha- pishanesinden kurtulma isteği insana özgü bir başka istekle «insanın sırrını çözmekle iç içedir. Yaşam, salt biyolojik yanıyla bir mucize, bir giz olmayı sürdü- rürken, insan, insanca yanıyla, kendisi ve diğer insan- lar için çözümsüz bir sır olarak kalmaktadır. Kendimi- zi tanıyoruz, harcadığımız tüm çabalara karşın kendi- mizi tanımıyoruz. Yoldaşımızı tanıyoruz, ama gene de tanımıyoruz onu, çünkü biz bir eşya değiliz, arkadaşı- mız bir eşya değil. Kendimizin ya da bir başkasının varlığının derinliğine ne kadar inersek, bilginin amacı bizden o kadar uzaklaşıyor. Ama insan ruhunun gizli- liğine girme, «o» olan en diplerdeki öze ulaşma isteğin- den kendimizi alamıyoruz. Sırrı çözmenin tek bir yolu, umutsuz bir yolu var- dır: o da, bir başkasının üzerinde tam bir egemenlik kurmak, ona istediğimizi yaptıracak, istediğimiz duy- guları hissettirip, istediğimizi istetecek güce erişmek- tir. Bu ise, onu bir nesne, bizim nesnemiz, bizim malı- mız haline getirir. Bu en son dereceye varan öğrenme çabası, insana acı çektirmenin arzulandığı ve çektir- me yetisinin kazanıldığı sadistliğin aşırı evrelerinde belirir. Karşıdaki kişi tartaklanır, çektiği acının sırrı- nı ortaya koyması için baskı yapılır. Kendimizin ya da bir başkasının sırrını çözmek için duyduğumuz bu şiddetli isteğin altında derin ve keskin bir zulmetme ve yoketme dürtüsü yatmaktadır. Bu sav, Isaac Babel tarafından son derece net ortaya konmuştur. Rus iç savaşında, efendisini tekmeleyerek öldüren bir subay arkadaşının sözlerini şöyle aktarmaktadır: «Vurarak -şöyle anlatayım kurşuna dizerek sadece kurtulmuş olursun o adamdan... Vurarak, onun ruhuna hiçbir za- man erişemez, nerede olduğunu, kendini nasıl belli ettiğini asla anlayamazsın. Kendime hakim olamamış, düşmanı kaç kez, bir saati aşkın tekmelemişimdir. Gö- rüyorsun, benim tek isteğim, yaşamın gerçekten ne olduğunu bilmek,ona erişmek.» (*) Bu yolla bilgi edinmeye çocuklarda sık sık rastla- rız. Çocuk herhangi bir şeyi ya da hayvanı bir köşe- ye çeker, tanıyabilmek için onu kırar, kelebeğin ka- natlarını, onu tanıyabilmek için, sırrını zorla çözebil- mek için zalimce koparır. Zulmün kendisi, daha derin- lerden gelen bir dürtüye bağlıdır: eşyaların ve yaşa- mın sırrını çözebilmek. Sırrı öğrenebilmenin bir diğer yolu sevgidir. Sev- gi bir başka insanın etkin bir şekilde içine girmektir, böylece öğrenme isteğimiz bir olmayla yatıştırılır. İç içe geçip kaynaşma ediminde ben seni bilirim, kendimi de bilirim, herkesi bilirim ve hiçbir şeyi «bilmem»: Düşünerek ulaştığımız herhangi bir bilgiyle değil, in- sanların yaşayanlar hakkında bilgi edinebilecekleri tek yolla bir olma deneyimiyle bilebilirim. Sadizm, sır- rı öğrenme isteğiyle hareket eder, ama sonunda baş- taki kadar cahil kalırım. Diğer canlıyı lime lime par- çalarım, yaptığım tek şey onu yok etmektir. Sevmek öğretmenin tek yoludur, bir olma edimi esnasında sorularımı yanıtlar. Sevme, kendimi verme edimi sı- rasında, bir başka insanın içine girdiğimde kendimi bulurum. Kendimi, ikimizi, insanı keşfederim.
·
103 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.