Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kedinin Sahibi Kim?
Süreyya'nın benliği Yaratıcının kediye hayat bağışlamasını, onun her ihtiyacını görmesini, her an onunla ilgilenmesini, ona en güzel biçimi vermesini, tüylerini olabilecek en güzel şekilde yaratmasını görmezlikten gelip, kedisi için yapageldiği tek şeyi yani onu besleme fiilini -ki o da Yaratıcının verdiği ikram etme, yardım etme, merhamet ve şefkat etme duygularından dolayı gerçekleşiyordu- tümüyle kendine mal etmiş, bu fiili sahiplenmişti. Kedisi iyiyken, sağlıklıyken, onun büyümesini kendisi sahiplenirken yani 'işler yolunda giderken' Yaratıcıyı unutuyor; kedinin başına bir hastalık geldiğinde ise Yaratıcıdan yardım İstiyordu. Kedi sağlıklı iken kedinin sahibi sanki Süreyya idi. Süreyya, Neptün'ü bahçesinde bulmuş olmasına, onun varoluşuna hiçbir katkısının olmamasına, onu evinin bahçesinde görene dek Neptün diye bir varlığın farkında dahi olmamasına rağmen, Neptün için benim kedim demişti. O sağlıklıyken Süreyya'nın kedisiydi de, hastalanınca mı sahibi Yaratıcı olmuştu? Gerçekte Süreyya daha en baştan şu sorulara net bir cevap vermeliydi: Kedinin sahibi kimdir? Kediye hayat veren kimdir? Kediyi besleyen, büyüten kimdir? Süreyya'ya kediyi sevme duygusunu veren kimdir? Bunlar önemli sorulardır ve cevaplanmaları zorunludur. Yoksa, insan yaşadıklarını çözemez, anlamlandıramaz. Belki farkında değildi ama, Neptün hastalanana kadar Süreyya kedinin sahibi gibi hareket etmişti. Kedinin varlığını kendisinden biliyor gibi davranmıştı. Neptün'ü her besleyişinde onun kendisine minnetle bakmasını istemişti. Kediyi her besleyişinde kendisinden hoşnut olmuş, Neptün'ün memnuniyetinden memnuniyet duymuştu. Kedisi hastalanana dek Yaratıcı yoktu ortalıkta. Yaratıcıya teşekkür de yoktu. Kainatı yaratan, kainat içinde Neptün'ü en güzel şekilde yaratan, ona en güzel biçimi veren, sonra onu besleyen bir Rızık Verici yoktu. Süreyya "Kedimin ölümüne dayanamam." diyordu. "O benim kedim, onu küçücükken buldum, evime getirdim, besledim, büyüttüm. O benimle büyüdü. Benimle yaşamaya devam etmeli." Süreyya'nın en önemli çelişkisi şuydu: Madem kedi kendi kedisiydi, onu o besleyip büyütmüştü; o zaman neden kedisi hasta olunca Yaratıcıya dua ediyordu? Yaratıcıya dua ediyorsa, gücünün yetmediği bir konuda O'ndan yardım istiyor demekti. O zaman da "Kedinin gerçek sahibi kim?" sorusu gündeme geliyordu. Kedinin gerçek sahibi Yaratıcı ise, ona şifa vermek ya da ölümü vermek, hayatın içinden ölümü çıkarmak da O'nun bileceği işti. O nasıl bir kediyi yaratmaya karar vermişse, o kediye bir varoluş imkanı tanımışsa, o zaman kedinin ölümünü yaratmaya karar vermek de O'nun hakkı olmalıydı. Kedinin ölümü, tıpkı hayatı gibi, Yaratıcının birçok özelliğinin, sanatının, isminin, sıfatının, fiillerinin tecelli etmesi, görünmesi, ortaya çıkması için gerekliydi ve kedi ölse de kedinin bu işlevi yok olmayacaktı. Süreyya kendisini kedinin sahibi olarak kabul ediyorsa, Yaratıcıdan ona şifa vermesini istemesi bir çelişkiye işaret ediyordu. Bu durumda Süreyya'nın yapması gereken, şifa verme, kediyi iyileştirme işini kendisinden beklemesiydi. Eğer kedinin sahibi Yaratıcı ise, o zaman Yaratıcının şifayı değil de ölümü vermesi karşısında Süreyya'nın itiraz etmesi de başka bir çelişkiyi gösteriyordu. Süreyya'nın yaptığında bir adaletsizlik vardı. Süreyya, kedinin var olmasını kendi istekleri ve arzuları için istiyordu. Kedisini sevecek, okşayacak, onunla oynayacak, eğlenecek, zaman geçirecek, ilgisi hoşuna gidecek, onu besleyecek, besleyince kedisi gelip kucağına oturacak ve Süreyya bunlarla benliğini doyuracaktı. Süreyya'nın kedinin varlığına verdiği anlamla, kediye bir varoluş imkânı tanıyan Yaratıcının bu varoluş imkânından kastı farklıydı. Kedinin varoluşunun gerekçesini, ne kadar yaşayıp hangi nedenle öleceğini belirlemek Yaratıcının hakkıydı. Bir varlığı kim yokluktan çıkarıp yarattıysa, kim onu adı anılmaz bir şey iken, yani aslında bir şey' bile değilken sonsuz bir kudret, ilim ve sanatla yarattıysa, O'nun o varlığa ölümü vermeye de hakkı vardır. Varlık bir hak değildir. Varoluş, bizim hak ettiğimiz bir şey değildir. Her varlık, varolduğu anda alacağını almıştır zaten. Varolma imkanının tanınması, İnsanın alabileceği nihai ücrettir. Süreyya'nın Neptün'e ölüm verilmesini tenkit etmeye hakkı yoktu. Bu tenkit, bir ego şişmesi, narsistik bir zevkti. Lakin yaşam bir seçimdir. Süreyya bunları bilerek yapmıştır. Kendi sınırlarını aşmış, gururunun içinde yok olmuş, bencilliği bir kara delik gibi onu içine almıştır. Süreyya tam burada kaybolmuştur. Yaratıcıyla ilişkisini keserek kaybolduğu için kalbi çok acı çekmektedir. Süreyya'nın kalbi Yaratıcısız yapamaz. Benliğin bu gururu kalbe çok sıkıntı çektirir. Kalbi Süreyya'nın kararını doğru bulmaz. İçinde hep bir huzursuzluk taşır. Kalbi, doğru olanın Yaratıcının kararına uymak olduğunu bilir. Kediye ölüm verilmesinin bir hikmeti olduğunu, insanın itiraza hakkı olmadığını bilir. Hatta Süreyya'nın aklı da bunu bilir. Ancak, benliğinin kibirli tavrı karşısında aklı susmak zorunda kalır.
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.