Gönderi

291 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Amerikalı Türkiye ve Ortadoğu uzmanı olan tarihçi Justin McCarthy’nin daha önce Ölüm ve Sürgün isimli kitabını okumuştum. Ölüm ve Sürgün kitabı, Türklerin, Rus ilerleyişi karşısında Balkanlar ve Kafkaslardan geçilmesini ve bu süreçte uğradığı soykırım ve sürgünleri konu almaktaydı. Yazar yaşadığı ABD’de, Türklerin soykırım yapmadığına dair düşünceleri ve bu konuda yazdığı kitaplar sebebiyle Ermeni diasporasını tarafından hedef haline getirilmiştir. Justin McCarthy’nin daha önce okuduğum Ölüm ve Sürgün kitabının ilk sayfasında “1800 yılında Anadolu, Balkanlar ve Güney Rusya bölgesinde muazzam bir Müslüman yurdu bulunmaktaydı. Müslümanlar bu toprakların sadece yöneticileri olmakla kalmıyor, aynı zamanda halkının da çoğunluğunu hatta Balkanların büyük kısmı ile Kafkasya'nın bazı yöreleri gibi çoğunlukta olmadıkları yerlerde bile, bölge nüfusunun azımsanmayacak kadar yüksek oranını teşkil ediyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları Kırım ve çevresini, Kafkasya bölgesinin büyük bir kısmını, Anadolu'nun doğusu ile batısının yanı sıra Avrupa'nın güneydoğusunun Arnavutluk ve Bosna'dan Karadeniz'e kadar olan geniş bir bölgesini de içine almaktaydı. Coğrafî bakımdan yanı başındaki Romanya ve Güney Rusya'nın sınır bölgelerindeki çok karışık milletlerin arasında bile, Müslüman toplulukların varlığı hissediliyordu” tespitini yapmaktadır. Yine aynı sayfada yazar, “1923 yılına gelindiğinde ise Müslüman toprağı olarak sadece Anadolu, Trakya ve Güney Kafkasya'nın bazı bölgeleri kalmıştı. Balkanlardaki Müslümanlar hemen hemen yok olmuş, yani ölmüş veya göçe zorlanmıştı; varlığını sürdürebilenler ise Yunanistan, Bulgaristan ve Yugoslavya sathinda küçük yerleşim kümeleri halinde kalmışlardı. Aynı kader Kırım, Kuzey Kafkasya ve Rusya Ermenistan'ında yaşayan Müslümanları da bulmuştu, onlar da artık en sade deyimle yok olmuşlardı. Çoğunluğu Türk olan milyonlarca Müslüman ölmüş, milyonlarcası da şimdi Türkiye dediğimiz yere kaçmışlardı. 1821-1922 arasında, 5 milyondan fazla Müslüman topraklarından sürülmüştü. Beş buçuk milyon Müslüman da ölmüştü; bir kısmı savaşlar sırasında katledilmiş, geriye kalanı da mülteci olup açlık ve hastalıktan kırılmıştı” Müslüman halka uygulanan katliamları gözler önüne sermektedir. Yazarın Türkler ve Ermeniler kitabı ise 1915 olaylarının öncesi, döneminin siyasi şartları ve sonrasındaki süreci ele almaktadır. 291 sayfadan oluşan ve Türk Tarih Kurumu Yayınları’ndan basılan kitapta, 1915 Ermeni Tehcirini hazırlayan sebepleri ortaya koymaktadır. Rusya’nın Bulgaristan’a verdiği desteği ve sonrasında Bulgarların bağımsız olduğunu gören Ermenilerin, Batılı ülkeler ve Rusya’nın desteğini alma arayışına girdiğini anlatan yazar, Rusya’nın ise Ermenileri; emperyal amaçları için kullandığını ancak asla Bulgaristan gibi bir bağımsız ülke olmasına da asla izin vermediğini ifade eder. Kitapta çokça örneğini gördüğümüz şekliyle Ermenilerin 1880’lerden itibaren organize olmaya, silahlanmaya başladığını ve bunların sonucu olarak imkan buldukları yerlerde insanları katlettiğini görüyoruz. Van, Bitlis, Erzurum, Kars, bunun en acı örneklerini yaşammış şehirlerimizden bazılarıdır. 1915 yılına gelmeden önce zaten Ermeniler, bağımsız bir devlet kurma hayaliyle katletmedikleri insan, soymadıkları ahali, ırzına geçilmedik kadın bırakmamışlar. Bunun neticesi olarak da zaman zaman intikam saldırılarına hedef olmuşlardır. 24Nisan 1915 soykırım iddialarının başladığı tarih olarak kabul edilir. Ancak bu tarih, İstanbul’da terör eylemleri içinde yer alan Ermeni kuruluşlarına ve onların lider kadrosuna yönelik operasyonları içerir. Bu tarihte yapılan operasyonlarda tek bir Ermeni ölümü olmamıştır. Asıl tehcir kararı 27 Mayıs 1915’te çıkarılan sevk ve iskan kanunudur. Bu kanunda tehcirin esasları yöntemi belirlenmiştir. I.Dünya Savaşı başladığında Osmanlı vatandaşı olan 50 ile 75 bin Ermeni’nin Rusya’nın kontrolündeki bölgelere göç ettiği ortadadır. Osmanlı ordusunda iken silahlarıyla birlikte Rus ordusuna katılan Ermeniler de vardır. İstanbul’daki Ermenilere dokunulmamıştır. Bunun dışında Osmanlı askeri hattının arkasında kalan bölgelerdeki Ermeniler sevk edilmiştir. Ortada bir soykırım olsa Nazi Almanya’sında tüm Yahudilere olduğu gibi tüm Ermenilere yönelik olması gerekir oysa İstanbul Ermenileri tehcirden muaf tutulmuştur. Savaş zamanında askere aldığı askerin ailesine bile bakamayan Osmanlı Devleti’nin böyle bir ortamda Ermenilere ne kadar imkan sağlayabilir ki? Bu gerçeği görmeden tehcir sırasında ölenleri katledildi demek ahlaksızlıktır ve açık bir iftiradır. Ayrıca eli silahlı ermeni grupların basıp halkını katlettiği köylerdeki insanların yakınları da imkan bulunca Ermenilere saldırmıştır. Bu da intikam saikiyle gerçekleşmiş ve doğaldır. Osmanlı yönetimi bu noktada ihmali olanları cezalandırmış hatta idam ettirmiştir. Bugün hastalıktan ölen Ermeni’nin hesabı iftira ile soruluyor ama Van’da bizzat Ermeniler tarafından katledilen 30 bin insanın hakkı kimse tarafından sorulmuyor. Yazar da kitapta sık sık Ermenilerin Türklere yaptığı katliamları irdeleyerek 1915 olaylarının soykırım olamayacağını dile getiriyor.
Türkler ve Ermeniler (Osmanlı İmparatorluğu'nda Milliyetçilik ve Çatışma)
Türkler ve Ermeniler (Osmanlı İmparatorluğu'nda Milliyetçilik ve Çatışma)Justin McCarthy · Türk Tarih Kurumu Yayınları · 20205 okunma
·
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.