Gönderi

İnsan, doğruluğu bilmeye ve sevmeye gücü olan bir varlıktır. Ama eğer o, (yalnız bedeni değil tüm varlığı) daha üstün bir güç tarafından tehdit edilirse, zavallı ve korkan bir varlık haline getirilirse anlığı etkilenir; işlevleri bozulup felce uğrar. Gücün felç edici etkisi yalnızca uyandırdığı korkuya değil, eşit ölçüde örtük bir vaade de dayanır. Bu, güç sahibi olanların kendilerine boyun eğen 'zayıfları' koruyabilecekleri ve onlara bakacakları türünden bir vaattir. Yani insana içinde yaşadığı düzen güvence altına alınarak ve bu yüzden, içinde kendisini güvende hissedeceği bir yer sağlanarak kendisi için duyduğu belirsizlik ve sorumluluk duygusundan kurtarılabileceği sözü verilmektedir. Bu tehdit ve vaat birleşimine boyun eğmesi insanın gerçek 'düşüşüdür'. O, güç-üstünlüğe boyun eğerek, kendi gücünü, etkisini yitirmektedir. Yani kendisini insan kılan tüm yetenekleri kullanma gücünü yitirmekte, usu artık iş görmemektedir. Böyle biri zeki olabilir, kendisini ve nesneleri yönetebilir, ama doğruluk olarak kendisinden üstün olanların doğruluk diye adlandırdıkları şeyi kabul eder. Sevme gücünü yitirir: Çünkü duyguları dayandığı kimselere bağlanmıştır. Ahlak duygusunu yitirir; çünkü güç sahibi olan kimseleri sorgulamaktaki ve eleştirmekteki yeteneksizliği onun herhangi bir kimse ya da şeyle ilgili ahlaksal yargı gücünün etkisini azaltır. O, önyargılara ve boş inanlara av olmuştur. Çünkü bu türden yanlış inançlarını dayandırdığı öncüllerin geçerliliğini sorgulamakta güçsüzdür. Kendi üstünde güç sahibi olanların seslerini dinlemekte öylesine dikkatlidir ki, artık kendi sesini dinlemeye gücü yetmez. Bu nedenle, kendi sesi onu geriye, kendisine çağıramaz. Gerçekte özgürlük, erdemin olduğu kadar mutluluğun da zorunlu bir koşuludur.
Sayfa 260Kitabı okudu
··
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.