Gönderi

Sorun çıkmasın diye susuluyor ama can çıkıyor sonra!
Deprem zamanında aile apartmanının çatılı park ve oturma yerinde 9-10 aile birlikte kalmıştık. O durumda ve o kadar zamana rağmen bizleri ev sahibi, kendilerini hâlâ misafir sanan bazı dayımgiller vardı. Bu farkı rahatsızlık olarak algılamayın. Fazla rahatlıktan geliyordu. 6-7 ay geçince bazıları evlerine geçti, evi yıkılanlar da çatı altında kaldı. "Eve geçelim." dedik, "Burası da ev." dediler orada kalmak istediler. Biz de onların kötü hissetmemesi için Allah'a şükür evimiz durmasına rağmen onlarla kalmaya devam ettik. Ev sahibisin ama sanki sen de depremi yaşamamışsın, ev sahibisin sanki senin de psikolojin mahvolmamış gibi o zamanda bile senden onları tam bir misafir gibi ağırlamanı beklediler: yemeği yapıp önlerine koyacaksın, yiyip kalkacaklar mutfak sana kalacak, ikramlar vs. Az kişi değildik ve o şartlarda yemek hazırlama olayları çok zordu. O kadar insanın bulaşığı vs. hepsi elde yıkanıyordu. Yemekler bayramlar için alınmış kazanlarda pişiyordu yani. Halamlar ve kızları ev ev gezerken biz "Bugün ne yemek yapılacak, hangi yemeklerin malzemesi var, bunlardan ne yapılabilir vs." diye düşünürken tüm günümüz kahvaltı hazırlamakla ve akşam yemeğini yetiştirmekle geçiyordu. Çünkü çok kişiydik ama yemek yapan 2-4 kişiydik. O dönemde biz çoğu şeyi alttan aldık veya görmezden geldik ama o anları bizim için daha zor ve işkence kılmaktan başka bir işe yaramadı. O yüzden bir süre sonra eve geçtik. Rahatlayacağız derken -bu sefer kendimize kadar yemek yapmışken- halam gezintisinden gelip yüzsüz yüzsüz "Bizim de payımızı kattınız mı?" demişti. Bu anı hiç unutmuyorum mesela. İyiliğin, alttan almanın ve yardımseverliğin yüzsüzlüğü ve nankörlüğü besleyebildiğini göstermişti. Bunun şaşkınlığı ve mide bulandırıcı hissini bana yaşattığı için ondan daha çok tiksiniyorum. Diğeri ise kocasını ve çocuklarını burada bırakıp gitmişti. Ne çocukları ne de kocası bir yardımda bulunuyordu. Yedikleri masadan çatal, kaşık ve tabaklarını kaldırmaktan, sandalyelerini yerleştirip çıkmaktan aciz olduklarını bilmiyordum. O dönemde bu beni o kadar sinir etmişti ki, en küçük çocuğuna biraz patladım "Erkeksin diye annen kendi yapabileceğin şeyleri sana yaptırmayıp seni hizmete bağımlı hâle getirebilir ama bizde bu yok. Bu evin kuralları bu kadar bağnaz işlemiyor. Bu kadar sığlığa da izin vermiyor. Şimdi benim gördüğün gibi işim var. Zahmet olacak ama tepsiyi içeri alabilirsin değil mi?" demiştim. Susunca hiç olmuyor, o an tam hak eden insanlara denk gelseydim bu kadar hafiflikle kurtulamazlardı. Ve ben sabır taşı değilim. Arada annemle babam olmasaydı 7-8 aylık bir rekor da kırmazdım. Kendimizden çok onları düşündük, kendimizden çok onlara baktık. Bir tek onlar mı ölümden döndü? Ve ben ölümden dönmüşüm bunları çekmek için mi? Onlar ailesini kaybetse ve tek başına kalsalar demek ki ölürlerdi ya açlıktan ya da pislikten. "Sen nasıl bir gerizekalısın, çocuğun sen yokken hayatta bir hiç hâline gelebiliyorsa, kendine yetememeyi bir ayrıcalık görüyorsa sen kendine nasıl anne veya baba diyebiliyorsun?" Ki daha ebeveyn gerizekalılığı apayrı. Kaç yaşına gelmişsin yediğin tabağı lavaboya bırakacak kadar gelişememişsin. İnsan olamamışsan ebeveynlik senin neyine? Kendi iğrençliğini ve aptallığını sürdürmek için mi çocuk yapıyorsun, tek başına bence yeterlisin. Hem de ülkeye yetersin. Zirvede bırak." diye açık açık konuşacaktım. Ağzımı kapatıp beni ortamdan aldılar. Bana bunu yapmalarından da nefret ediyorum... Susulunca duzelseydi bu hâlde mi olurlardı? Bu insanları çekirdek ailem olsalar bile sevmezdim ve hep yerip dururdum. Onları bile o kadar çekemezdim belki. Şoktan sabır da inmiş galiba, bilemiyorum ama böyle. §§§ Niye patladığımı hatırladım: ben iş yaparken su içmeye gelmişti. O içtikten sonra "Bana kevgir -ya da spatula- verir misin?" demiştim. Ve "O ne?" deyince o an afallamıştım. Ama içimden "Yuh ya cidden mi?" demiştim sonra "Ne demek o ne -kendimle konuşur gibi- her zaman istemeye alıştırılınca aslında gayet normal. Ama senin suçun değil o yüzden sakin olmalıyım. -Normal tonda- Patates kızartınca annen onları neyle çıkarıyorsa o kevgir, baya delikli diye poponu kevgire çeviririm vs. denir -anlamadığını görünce- neyse bunu unut. -Biraz fazla mıydı? -Yardımın için sağ ol." dedim ve tezgahta bardak treni görmüştüm. Kendisi biriktirmişti -farklı zamanlarda içse bile farklı bardak ve hep aynı yerde- o yüzden tepem atmıştı. Birkaç keredir "Uyaracağım." deyip unutmuştum. O an annesine, abilerine, ablasına ve babasına olan öfkem birikti. O yüzden baya sert ve ağır konuştum ama sonrasında "Şu an velet yaştasın. Soyundan gelen yanlışları yapman seni suçlu göstermez. Bunu bilip bilerek yapmaya başlarsan o zaman suçlu olursun ama. Ve sana bir tavsiye: Annen ve baban doğru düzgün ebeveyn olmadıkları için seni tabletle büyüttüler. O yüzden bilmemen normal ama buranın kıymetini bil. Yaşıtların var git oyna, toprak var git üstünde debelen kirlet kendini. Buradakiler birçok oyun biliyor. Öğrenmeye çalış. Hâlâ yer WC'sine geçememeni sindiremiyorum. O yaşlılar için var. Çocuklar için değil. Kaslarını doğru düzgün çalıştırmaya çalış ki bükebil. Bunu yapman senin için daha sağlıklı. Klozetler hijyenik değil, oturuş sağlıklı da olmuyor, bacakları tembelleştiriyor. Anladın mı?.." Akıllı bir velet olduğunu gösterdi. Ve sıkıldığında eline yaşına uygun, kitap sevdirecek türden hikayeleri olan kitaplar da verdik. Biraz inatçıydı ama benim yanımda ne ki, ikinci kitabı ben sormadan okumak istemişti. Sevincimi anlatamam. 🥲
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.