Bazen kalbimin bir heycanı daha kaldıramayacak kadar yorgun olduğunu hissediyorum ama bir yandan da içim içime sığmıyor.
Kimi zaman da sorgusuz sualsiz bir şekilde insanları dinlemek isterken sanki onlarda kalacak bir yerim yokmuş gibi de hissediyorum. Söylemezsem de içim içime çarpıyor.
Özetle çoğu zaman ne kendime aidim ne de bir başkasına.
çünkü ne kendine aitsin ne bir başkasına bu bir gerçeklik, bir yere ait olmayı neden isteriz? Aitlik bir balığın suyu görememesi gibi değil midir?Belki de ruhumuzun sığacağı yerler bildiğimiz yerler değildir. Ya da bilip de unuttuğumuz yerlerdir
Balık suyu görmez ama suyun olmağı yerde yaşam yetilerini de kaybeder. Ait hissetmek güvenli bir alan yaşam alanı sunar. Ruhumuzu kapsayan o yaşam alanını öyle yerlerle özdeşleştiririz ki zamanla küçük bir akvaryumu okyanus sanmaya başlarız. Ta ki akvaryumun yapay kaynakları tükenene kadar. Bilip unuttuğumuz yer okyanustur ve ruhumuza anca o okyanus sahip çıkabilir.