Ne gördüm ki şu hayatta! Ne hayaller büyüttüm rüyalarımda...
Kaç kere öldüm, hiç kere gömüldüm. Belki de ölüydüm. Yoksa mümkün değildi, bu denli hiçbir şeye, hiç kimseye çarpmadan, öylece durup kalmak, görülmeden yaşayıp gitmek, ölüyken bile gömülmemek...
Parça parça yaşamlarda mı yitirildim?
Her acıya misafir mi oldum? Yoksa zaten orada mıydım? Evin, acının asıl sahibi ben miydim? Misafirlere zehir zemberek acılar ikram ederek bozuyor muydum yaşamlarındaki lezzetleri?
Gayri ihtiyari daldığınız bu düşüncelerden kitabı bitirince sıyrılabilirsiniz belki.
Kıymetli yazarımız
Esra Kahya nın okuduğum ikinci kitabı. İlk kitabının
Kambur yeri baki olmakla birlikte kaleminden keyif alarak okumaya devam ettirecek kadar yüreğe dokunduğu için ayrım yapamadan benimsiyoruz. Kısa, dokunaklı hikayeler okumak istiyorsanız naçizane tavsiye edebileceğim bir kitap.
On iki öyküde, on iki farklı zamanda, on iki farklı acıya misafir oluyorsunuz.
Duygularınızı hiçe sayıp görmezden gelmek ya da baskılamak, onların yok olduğu anlamına gelmiyormuş. Hikayelerde yaşadık...
Acıların, zamanın ötesine geçme gibi bir huyu var. Yarınlara taşınacak acı hikayelerin olmaması ümidiyle..