Gönderi

Akşam evlerinin önünden geçerken bir uğruyordum artık her şeyin bitip bitmediğine bakmak için. “Sizce de hastalığı bisiklet yarışının olduğu gün manavda içecem diye tutturduğu romlu papatya çayından kapmış olabilir mi?” diye yüksek sesle akıl yürütüyordu teyze. Bu düşünce başından beri kafasını kurcalıyordu. Salak. “Papatya çayı!” diye güç bela fısıldıyordu Bébert, ateşlerin içinde kaybolmuş bir yankı olarak. Onu caydırmaya değer miydi? Bir kez daha benden beklenen bir iki ufak tefek göstermelik mesleki hareketi yapıyordum ve geceye kaldığım yerden devam ediyordum, hiç de içim rahat etmeden, çünkü annem gibi ben de, başa gelen felaketler konusunda kendimi asla tamamen suçsuz hissedemiyordum.
·
19 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.