Ruşen Eşref'in " Diyorlar ki " Muharriri Çeşmeler Kâşifi İstanbul Seyyahı isimli eserinde, Servet-i Fünûn Edebiyatı ve Mehmet Rauf hakkında öne çıkan mülâkatlar.
Cenap Şahabettin'e göre, Servet-i Fünûn Edebiyatının muvaffakiyete ermesinde Mehmet Rauf'un da katkılarını hafife almamak gerektiğini vurgular.
Hüseyin Cahit, lisan ve üslûp itibarıyla çok canlı bulduğu Mehmet Rauf'un hiç hak etmediği halde âdeta unutulmasını hazmedemez.
Ömer Seyfettin, Mehmet Rauf'un Eylül'ünü de, " Edebiyatımızda emsali bulunmayan bir eser. " olarak niteler.
Servet-i Fünûn Edebiyatında öne çıkan muharrirlerin,
millî duygulara sansür yüzünden yer veremedikleri düşüncesini kabul etmeyen Refik Halit, bunu tamamen bir kaçış olarak nitelendirir.
Ali Kemal ise bu durumu şöyle özetler.
" Üslûp, yine aynı üslûp, lisan yine o lisan kaldı, değişmedi. Zaten değişemezdi. Lâkin edebî ve siyasi bütün düşünceler yine devr-i istibdâtta imiş gibi mahdut, güdük, emre muharrir düşüncelerdir: Bugün kara dediğine yarın ak demek, hatta akla karayı hiç seçmemek, seçmek bile istememek. Böyle olunca da bir işe yarar, bir iki nesil olsun yaşayabilir hiçbir eser meydana koymamak, bu mütefekkirîn-i izâmın başlıca marifetleri oldu... Bu siyasiyat, meâliyat sahasında bu koca edipler, devr-i Hamitî' de ne iseler, devr-i hürriyette yine odurlar. Etliye sütlüye karışmazlar, hatta rahatsızlığı göze aldırmazlar. Kudretin körükörüne kalen, kalemen fermanberidirler. Devran nasıl isterse, öyle düşünürler..."
Özellikle son cümlenin tesiri altında kaldım ki, ne kadar çok derin bir anlam ifade etmekte!
" Devran nasıl isterse, öyle düşünürler. "
Değerli kardeşim incelemelerini özlemişim, kalemine sağlık.
Selâm ve sevgilerimle...