Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
Kitabın içindeki hikâyelerden birisiyle ilgili fikrim, önce bir parçasını okuyalım size de fikir vermesi açısından... / İki araç birlikte konaklama tesisinin önünde durdu. Hasta kadının kocası ve doktoru baroştan inip faytona doğru geldiler. "-Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu doktor kadının nabzını tutarak. "-Sevgilim yorulmadın mı?" diye kocası Fransızca sordu, "-Arabadan inmek istemez misin?" "-Fark etmez, hep aynı şey" dedi hasta kadın. "-Ben inmeyeceğim." Kadının kocası bir müddet orada dikildikten sonra tesisten içeri girdi. "-Ben kendimi kötü hissediyorum diye sizin de kahvaltı yapmamanız için bir sebep yok" dedi hasta kadın, penceresinin önünde duran doktora belli belirsiz gülümseyerek. "-Nasıl olduğum umurlarında değil" dedi kendi kendine, bu arada doktor kadından ağır adımlarla uzaklaşarak binanın merdivenlerini hızlı adımlarla çıkmaya başlamıştı. "-Onlar iyiler, bir şey fark etmez onlar için, ey yüce Tanrım!.." "-Nasıl şimdi, Edouard İvanovitch" dedi kadının kocası doktorla karşılaştığında. Neşeyle gülümsüyor, ellerini ovuşturuyordu. "-Seyahat sandığımı getirmelerini söyledim buna ne diyorsun?" "Bu dikkate değer bir davranış" diye karşılık verdi doktor. Adam iç çekerek, sesini alçaltarak ve kaşlarını kaldırarak, "-Peki, ya karım?" diye sordu. "-Size söylediğim gibi, İtalya'ya varmak şöyle dursun Moskova'ya bile varamaz. Özellikle de bu havada." "-O halde ne yapılması gerekiyor? Ah Tanrım! Tanrım!.." Adam elleriyle gözlerini kapadı. "-Buraya getir" dedi seyahat sandığını getiren uşağına. "-Güzergah üzerinde bir yerde durmak zorunda kalacaksınız" diye cevap verdi doktor omuzlarını silkerek. "-Ama söyle bana, ne yapabilirim?" diye tekrar sordu kadının kocası, "-Onu yolculuktan vazgeçirmek için her türlü çâreye başvurdum, Ona maddi durumumuzdan, arkamızda bırakmak zorunda kalacağımız çocuklarımızdan ve benim işimden bahsettim. Ağzımdan çıkan tek bir sözü bile dinlemedi. Sanki iyiymiş gibi yutdışında yaşamaya karar verdi. Ona gerçekte sağlığının nasıl olduğunu söyleyecek olsam bu Onu öldürür." "-O şu an zaten ölü bir kadın, bunu sen de biliyorsun, Vasili Dimitritch. Hiç kimse akciğerleri olmadan yaşayamaz ve ne yaparsanız yapın, akciğerlerin tekrar büyümesini sağlayamazsınız. Üzücü ve zor bir durum ama, elden ne gelir ki? Bana da size de düşen görev, Onun, son günlerini mümkün olduğunca rahat geçirmesini sağlamaktır. İhtiyacımız olan şey, Ona günah çıkartacak bir papaz." "-Aman Tanrım! Ona son arzusunu sorarken ki halimi bir düşünsenize! Ne olursa olsun Onunla bu konuda konuşamam! Onun ne kadar iyi bir kadın olduğunu siz de bilirsiniz." "-En azından yollar buz tutuncaya kadar beklemesi için onu iknâ etmeye çalışın" dedi doktor kafasını anlamlı bir şekilde sallayarak; "-yolculuk sırasında birşeyler olabilir" dedi. "-Aksiuşa, hey Aksiuşa" diye bağırdı reisin kızı. Kız üstüne bir palto almış, çamurlu arka merdivenlerden aşağıya iniyordu. "Gel haydi, Shirkinskaya Hanımefendiye bakalım. Dediklerine göre ciğerlerinden rahatsızmış, onu yurtdışına götürüyorlarmış. Daha önce hiç veremli hasta görmedim." Aksiuşa kapının eşiğinden aşağıya atladı. İki kız elele bahçe kapısından dışarıya çıktılar. Yavaş adımlarla faytonun yanından yürüdüler ve alçak pencereden içeri baktılar. Hasta başını öne eğip onlara baktı ama onların meraklı bakışlarını görünce kaşlarını çatıp başını öteki tarafa çevirdi... "-Aman Tanrım! Ne kadar hârikulâde, güzel bir kadındı, ne kadar değişmiş! Korkunç bir şey! Gördün mü, gördün mü Aksiuşa?" "-Evet ve ne kadar zayıflamış" diye onay verdi Aksiuşa. Haydi gidip bir daha bakalım, kuyuya gittiğimizi söyleriz. Gördün mü bizden başını çevirdi, yine de ben gâyet iyi gördüm, ne feci değil mi Maşa?" "-Evet, korkunç da çamur var ama" dedi Maşa ve iki kız bahçe kapısından içeri doğru koştular. "-Besbelli çok çirkinleştim" diye geçirdi içinden hasta kadın, "ama acele, acele etmemiz lâzım, yurtdışında fazla sürmez düzelirim." "-Nasıl oldun tatlım?" diye sordu kocası, ağzında hâlâ bir lokma, faytonun yanına gelerek. "-Hep aynı soru!" diye düşündü kadın, "-üstelik ağzı da dolu!" "-Ne önemi var?" diye mırıldandı öfkeyle dişlerini sıkarak. "-Tatlım biliyor musun, korkarım bu yolculuk bu havada seni daha kötü yapacak. Edouard İvanovitch'de aynı şeyi söylüyor. Geri dönsek daha iyi etmez miyiz?.." Kadın bir süre öfkeli bir şekilde sustu. "-Belki hava düzelir, yollar iyileşir, böylesi senin için daha iyi olur, en azından hep beraber yola çıkarız" "-Afedersin ama bunca zaman seni dinlemeseydim, şu an Berlin'de ve de tamâmen iyileşmiş olurdum!.." "-Meleğim, elimden ne gelir? Mümkün olmadı, biliyorsun. Ama şimdi bir ay beklersen çok daha iyi olursun. Ben de işlerimi hallederim, çocukları da yanımıza alırız"... "-Çocukların bir şeyi yok, iyi olmayan benim!" "-Ama aşkım bak, ya bu havada yolda daha kötüleşirsen... Hiç olmazsa evde olsaydık" "-Evde olmanın faydası ne?.. Evde mi öleyim yâni?" diye cevap verdi kadın sinirli bir şekilde. Ölmek sözcüğü belli ki kadını irkiltmişti, kadın kocasına yalvaran ve sorgulayan bir bakış fırlattı. Adam gözlerini öne eğdi ve hiç bir şey demedi. Hasta kadının ağzı ânîden çocuksu bir hareketle kasıldı ve gözlerinden yaş gelmeye başladı. Adam yüzünü mendiliyle kapatarak sessizce faytondan uzaklaştı. "-Hayır, gideceğim!" diye haykırdı hasta, gözlerini gökyüzüne doğru kaldırdı, ellerini kavuşturdu ve anlamlı anlamsız sözcükler mırıldanmaya başladı. "-Tanrım! Neden olmak zorunda?" dedi ve bu defa yaşlar gözlerinden daha bir hızlı boşanmaya başladı... / İnceleme yapanın notu: Bana göre, Tolstoy bu hikâyede, günlük hayatta yaşanırken yaşayanın çok da farketmediği ince bir ihâneti işlemiş! Ne hazin, sevdiklerini söyleye söyleye, tatlım-canım diyerek insanı önemsediği yanılsamasını oluşturup aslında hiçte umursamayan, hatta sevdiğini iddia ettiği kişinin sıfırı tüketmesi için elinden geleni yapan hâin, ruh hastası kimseler yok mu?.. Oldukça çok mâlesef!..
Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır
Sevgi Neredeyse Tanrı OradadırLev Tolstoy · Antik Yayınları · 20154,132 okunma
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.