Yeni Dünya’ya adım atan pek çok denizci ülkelerine geri döndüklerinde
karşılaştıkları yerlilerin ne denli iyi niyetli ve Barış yanlısı olduklarını
uzun uzadıya anlatırlar. Bunlardan biri de, Raphael Hythloday’dır.
Amerigo Vespucci’nin dört yolculuğunun son üçünde yanında olan
bu Portekizli denizci varanı yoğunu kardeşlerine bırakarak dünyayı
dolaşmak üzere yola koyulur. Felsefeyle de ilgilenen Hythloday,
Latince ve Yunancayı çok iyi bilmektedir.
Avrupa’ya Vespucci ile birlikte dönmeyen Hythloday, yirmi dört adamıyla
beraber Yeni Kastilya’da kalma iznini koparır. Geri döndüğünde ise
Amerika kıtasının açıklarında “Utopia” adlı bir ada keşfettiğini anlatır.
1500’lü yılların başlarında Avrupa limanları Yeni Dünya serüvenlerini
anlatan denizciler ile kaynamaktadır. Ama Raphael Hythloday’ın
anlattıkları hiç birine benzemez. Kendisini dinleyenler arasında
savaşa ve ölüm cezasına karşı olan İngiliz yargıç Thomas More da vardır.
Beyaz adamın Kızılderili topraklarına doğru yelken açmasının
ardından yayınlanan kitaplar arasında en çok konuşulan ve
günümüzde de okunmaya devam edilen Thomas More’un
1516’da yayınladığı Utopia adlı eseridir. Portekiz denizci Raphael’in tanık
olduğu ülke elbette ki More’un düşlerinden başka bir yerde aranılmamalıdır.
Utopia’daki anlatıcı Raphael Hythloday yeniçağın öğrenmeden yana
olan ve olaylara inanç yerine akıl açısından bakan bir insan tipidir.
Yani, Thomas More’dan başkası değildir. Antvverp’de Latince
olarak basılan Utopia’nın matbaa işleriyle uğraşan Erasmus’u
yazmış olduğu bir mektupta “Utopia Kralı” ilan eden Thomas More,
Amerika yerlilerinin yaşama bakışlarını Avrupa toplumlarına
çözüm yolu olarak önerir. Bunu yaparken kendi düşlerini de
Utopia’ya katmayı unutmaz. More’un, ünlü kitabını kaleme almadan
önce bilgi topladığı denizciler arasında Raphael Hythloday adlı
birinin olduğu söylenebilir mi? Hythloday’ın “hiçbir şey demeyen, boş konuşan” anlamına gelen bir sözcük olduğunu göz önüne alacak olursak
Portekizli denizcinin hayal ürünü olduğu ortaya çıkar.
Utopia’da 54 kent vardır. Bir kenti bilen hepsini bilir.
Çünkü Utopia adasındaki tüm kentler birbirine benzemektedir.
Okura Amaurote kentini anlatan Thomas More savaş konusunda şunları yazar:
“Utopialılar savaştan da vuruşmadan da pek hayvanca bir şey
diye tiksinir, iğrenirler. Kaldı ki, bu işi insanların yaptığı kadar
hiçbir hayvan yapmaz. Bütün öteki ulusların tersine, savaşta
kazanılan şerefli şerefsizliğin ta kendisi sayarlar.”
Herkesin emeğinin karşılığında aldığı ürünü kamu ambarlarına verip,
oradan gerek duyduğu kadar aldığı, altının ve gereksiz tüketimin
küçümsendiği, prensin ve rahiplerin halk tarafından seçildiği Utopia’da
yer alan şu bölüm, beyaz adam tarafından sürekli olarak kovalanan
Kızılderilileri çağrıştırır: “Utopialıların uydurma saydığı zevkler arasında
av ve kumar zevkleri de vardır. Bunları kendileri bilmez, başkalarından
duymuşlardır sadece. Zar atmanın ne keyfi olacağını anlamazlar bir türlü.
Bunda bir keyif olsa bile, insan aynı şeyi yüz kere tekrarlamaktan bıkar sonunda.
Bir sürü köpeğin av peşinde havlaması zevkten çok bıkkınlık vermez mi insana?
Bir köpeğin bir tavşanı kovalaması niçin bir tavşanın bir köpeği
kovalamasından daha zevkli olsun?
Eğer hoşumuza giden kovalamaysa her ikisi de bir kovalamadır.
Ama avcılara asıl keyif veren bu değil, bir hayvanın ötekini
parçalayıp öldürmesidir. Oysa insan nasıl olur da, bu kan dökmeden,
güçlünün güçsüzü, zalimin masumu alt etmesinden, azgın bir köpeğin
ürkek tavşanı parçalamasından zevk duyabilir?”
İtalyan denizci John Cabot, 1502’de İngiliz kralı VII. Henry’e
Yeni Dünya’dan armağan olarak üç yerli getirir.
İngilizler gibi giydirilen yerliler VVestminster Sarayı’nda meraklılara sunulurlar.
Büyük olasılıkla Thomas More’un görmüş olduğu ilk yerliler bunlardır.
Sosyal adaletin olmadığı bir ülkede ürkek gözlerle etrafı seyreden
üç yerlinin özlemini duydukları ülkenin nasıl bir yer olacağını
düşünen More, Utopia’ya giden yolu bulur böylelikle!..
VIII. Henry, ünlü kişilerden çıkardığı yasaya boyun eğeceklerine
dair and içmelerini ister. Kralın isteğini kabul etmeyen More,
1534 yılının Mart ayında tutuklanarak Londra Kulesi’ne kapatılır.
1 Temmuz 1535’de yapılan yargılanmasında pişman olup düşüncesini
değiştirirse bağışlanacağı söylenir. Thomas More’un yanıtı şöyledir:
“Suç, düşüncesini başkalarına yaymakla olur.
Oysa ben sustum sadece. Böyle sustum diye hiçbir yasa beni,
adalete göre, haklı olarak cezalandıramaz.”
İdam cezasına çarptırılan More, 1535 yılının 6 Temmuz günü
kafası kopartılarak öldürülür. Çıkacağı idam sehpasının yıkılacak gibi
olduğunu gördüğünde yanındakilere alaycı bir şekilde seslenir:
“Rica ederim, siz beni şuraya sağ salim bir çıkarın hele;
inerken durumu nasıl olsa idare ederim!..”
Gözlerini cellâda bağlatmayıp bu işi kendisi yapan Utopia’nın yazarı
başını kütüğe koyduktan sonra sakalını özenle düzeltip son sözünü söyler:
“Ne de olsa sakalım vatana ihanet etmedi.
O da benimle birlikte idam edilmesin.”
Birçok dilde yayınlanan Utopia İngilizceye Thomas More’un
ölümünden 16 yıl sonra, 1551’de çevrilir!
Çınar Yayınları - Gözlerini cellâda bağlatmayıp ölümü karşılayan Ütopya’nın yazarı Thomas More’un bilinmeyen hikayesiKitabı okudu