More, hapise girdiği ilk aylarda, Kralı İngiliz Kilisesi’nin
başı yapan yasaya yemin etmeyi iki kez reddetti.
İki ağzı da keskin bir kılıca benzetmişti bu yasayı:
İnsan buna evet derse, ruhunu; hayır derse, bedenini yitirecekti.
More ise, ruhunu yok etmektense, bedenini yok etmeye çoktan razıydı.
Sorguya çekilirken, “Anlayın bunu,” demişti, “her dürüst yurttaşın,
her şeyden önce kendi vicdanına, kendi ruhuna saygı göstermesi gerekir.”
More biraz ödün verse, durumu biraz olsun idare etse kurtulabilirdi.
Hatta doğru olup olmadığını bilmediğimiz bir söylentiye göre,
Sekizinci Henry, gizlice Londra Kulesi’ne gelmiş, More’u kandırmak
için elinden geleni yapmıştı. Ama More, Kralı kamuoyunun
önünde açıkça suçlamadan, bu yasaya yemin etmenin vicdanına
aykırı düştüğünü söylemekte direniyordu.
Hapishane mektuplarından birinde kızına yazdığı gibi,
hiç kimseyi etkilemeye kalkmadan kendi vicdanına göre
davranmış, başkalarını da vicdanlarına göre davranmakta
özgür bırakmıştı. Bu sessiz direniş karşısında, More’u mahkeme
önüne çıkarmaktan başka çare kalmamıştı artık.
1535 yılı Temmuzunun birinci günü yapılan yargılanmasında,
More inat etmeyip tutumunu değiştirirse, Kralın onu bağışlayacağı
kendisine bildirildi. Bıçak kemiğe dayandığı halde More gene direndi:
Ona göre suç, düşüncesini başkalarına yaymak ya da uygulamaktı.
Oysa o susmuştu sadece.
“Ben böyle sustuğum için, ne sizin yasanız,
ne de yeryüzünde herhangi başka bir yasa beni cezalandıramaz,” dedi.
Bunu bildiği gibi, yargıçların ne yapıp yapıp onu cezalandıracaklarını
da bildiği için, “Beni cezalandırmaya karar verdiğiniz besbelli,” diye ekledi.
Thomas Cromwell’in elinde birer kukla olan bu yargıçlar,
“Kralın Savcısı” Sir Richard Rich’i yalancı tanık olarak kullanmışlardı.
Roper’in anlattığına göre, Londra Kulesi’nde More’un kitapları
bağlanıp götürülürken, Kralın resmi temsilcisi olan bu adam,
More ile sözde dostça tartışmış onu kandırmaya çalışmıştı.
“Siz bilgili, akıllı bir adamsınız, ülkenin yasalarını da biliyorsunuz.
Eğer Parlamento beni kral ilan ederse, siz beni kral kabul eder misiniz?”
diye sormuştu. More buna evet deyince,
“Peki,” demişti Rich, “ya Parlamento beni Papa ilan ederse,
siz beni Papa olarak kabul etmez misiniz?” More,
bu soruya başka bir soruyla karşılık vermişti:
“Tutalım ki, Parlamento bir yasa çıkardı Tanrı Tanrı değildir diye.
Siz Mr. Rich, Tanrı’yı yok mu sayacaksınız o zaman?”
Rich, böyle bir yasanın hiçbir Parlamento’dan geçmeyeceğini
söyleyince More, “Tanrı Tanrı değildir diyemeyen Parlamento,
Kralı da Hıristiyan Kilisesi’nin başı yapamaz,” demişti.
More’un bu sözlerini gerçek amacından saptırıp bozarak
anlatan bu yalancı tanığın yardımıyla yargıçlar, Thomas More’u
ölüme götürecek olan yasal hileyi buldular.
Onu, “kötü bir amaç uğruna haince ve şeytanca” davranmakla suçladılar.
Jüri, sadece on beş dakika süren bir görüşmeden sonra
More’un suçlu olduğuna karar verince Başyargıç Audeley,
onun ölüm cezasına çarptırıldığını bildirdi. Sir Thomas More,
ancak o zaman konuştu: “Beni mahkûm etmeye (Tanrı bilir nasıl)
karar verdiğinizi görüyorum. Onun için şimdi, vicdanıma uyarak,
açıkça ve canımın istediği gibi konuşacağım,” dedikten sonra,
Kralın çıkardığı yasanın, Tanrı’nın da, Kutsal Kilise’nin de
yasalarına ters düştüğünü anlattı. İngiltere’nin tüm Parlamento
üyelerinin, en dinibütün ve bilgili Katoliklerinin bu yasaya karşı
koymadıkları ileri sürülmüştü. More gibi düşünenler, İngiltere’de azınlıktaydı belki.
Ama More, Hıristiyan dünyasını bir bütün olarak görüyordu ve
vicdanını bir tek ülkenin verdiği karara bağlamak zorunda değildi.
Tek başına Londra kenti, tüm İngiltere’de geçerli sayılabilecek
bir yasa çıkaramayacağı gibi, İngiltere de, yeryüzünde
tüm Hıristiyan ülkeleri adına bir yasa çıkaramazdı.
More bunları açıkladıktan sonra, kendisini yargılayanlara şunu da söyledi:
“Sizler, Lord Hazretleri, yeryüzünde benim yargıçlarım olup
beni ölüm cezasına çarptırdınız. Ama ben, gökyüzünde hepinizle
sevinç içinde yeniden buluşabilmek için candan dua edeceğim gene de.”
More’un yargılanması sırasında böyle konuşması onun
ne denli korkusuz olduğunu gösterir; çünkü bu sözler,
Sekizinci Henry’yi büsbütün çileden çıkaracak,
More’un yalnız ölmesine değil, en korkunç işkencelerden sonra
ölmesine neden olabilecekti. Nitekim bu yasaya karşı çıkan kimi
din adamları önce asılmışlar, boğulmak üzereyken ipleri çözülmüş,
karınları yarılıp, canlı canlı barsakları deşilmişti. Bunların arasında
yakından tanıdıkları bulunduğu ve bu işkencelerden
haberi olduğu için More, mektuplarından birinde böyle
bir duruma düşerse Tanrı’nın ona dayanma gücünü bağışlaması
için dua ettiğini söyler. İlkin More’un asılması kararlaştırılmıştı.
Ama Kral sonradan bir lütufta bulundu:
More’un Tower Hill’de başının kesilmesini emretti.
More gene bir şaka yapıp, ileride Sekizinci Henry’nin
dostlarının Kraldan bu çeşit lütuflar istemek zorunda
kalmayacaklarını umduğunu söyledi. 1886’da On Üçüncü
Leo’nun papalığı sırasında azizliğin birinci mertebesine yükselen
ve 1935’de yani ölümünden tam dört yüz yıl sonra
On Birinci Pius’un papalığı sırasında Katolik Kilisesi’nin
azizleri arasında resmen yer alıp Saint Thomas More diye
anılan adam, gerçek bir ermiş gibi, Utopia’da anlattığı mutlu ölümü
andıran bir iç rahatlığı ve sevinç havası içinde ölecekti.
Ölüm karşısında yiğitliğine, düşmanları bile hayran kalacaklardı.
Bu düşmanlardan biri ve More’un çağdaşı olan tarihçi
Edward Hall’a göre, More, “Kellesi uçmakla insanın başına felaket gelmez” dermiş. Kellesi uçacağı sırada davranışı, bu söylediğine gerçekten inandığını kanıtlar.
Damadı William Roper’in anlattığına göre,
1535 yılının 6 Temmuz sabahı, öleceği kendisine bildirilince,
More, her zamanki güler yüzlü haliyle şöyle demiş:
“Bu güzel haberinize candan teşekkür ederim.
Benden görevleri ve onurları esirgemeyen Krala gönlüm
her zaman borçlu kaldı. Ama Tanrım üzerine yemin ederim ki,
beni buraya kapattığı ve ölümü düşüneyim diye hem yer hem de
bol bol vakit bağışladığı, hele bu berbat dünyanın acılarından
beni böylesine çabuk kurtarmak yüceliğini gösterdiği için
ona gönül borcum daha da çok arttı. İşte bu yüzden,
bu dünyada da, öteki dünyada da candan dua edeceğim Kralın sağlığına.”
UTOPİA - Kaynak Yayınları *Mina Urgan’ın incelemesiyleKitabı okudu