Hayat ne garip değil mi. Kimseyle paylaşamadığınız eşyalarınız gün geliyor birer birer dağıtılıyor. Yokkk ben o ayakkabımı çok seviyorum veremem dediğinizi koyuyorlar önce kapının önüne, öyle dur aman diyemeden anıların bölüşülüyor. Boşuna demiyorlar dünya malı dünyada kalıyor diye. Vaktiniz varken dağıtın hafifleyin. Çünkü o gün bunlar yalnızca acınızın eşyalara dökülmüş hali oluyor.
Bir de içinizi görseler. ' İyi misin' lafının küfür gibi geldiği, 'bir ihtiyacın var mı' nın cevabının sadece O'na olduğu ama herşeyin boğazınızda düğümlendiği içinizi ah görseler bir de.
Ölüm var, öyle bir var ki hemde düştüğü yeri yakıp etrafını da kül eden.
Ölümden daha beter olanı bir annenin ölmesi. cefakar fedakar anne gibi dağ gibi taş gibi bir annenin ölmesi, koyman bir mezara üstüne toprak atan evladının gözyaşıyla dikmen üstündeki sevdiği çiçeği,kapatman kapıları ve bir daha seni balkonda bir sigara yakıp beklememesi, sevdiğin adama iş çıkışı ben annemlere geçiyorum sen de oraya gel diyememen. Teklifsiz habersiz gittiğin her an sonsuz sevgiyle karşılandığın bir kapının kalmaması. Yağan her yağmurda ıslanır mı diye gözlerinin dolması