1895. Bundan tam 122 yıl öncesinden bahsediyoruz. Bilimkurgunun ciddiyeti işte burada kendini gösteriyor. Tabi bunu anlamak için kitabı okumak lazım. Kitabı yazıldığı tarihi bilmeden okuyan birine kitabın kapağını kapattığı an yazıldığı tarihi söyleseniz muhtemelen size inanmayacaktır.
İnsanoğlu zamanda yolculuk etmeyi her daim hayal etmiştir, bu hayalin zamanı ve teknolojisi yoktur. Ama o tarihte bu şekilde detaylı bir kitap yazacak şekilde düşünmek gerçekten olağandışı. Anlatım tekniği o kadar sıradışı ki neye uğradığımı şaşırdım. Düşünün arkadaşlarınızla oturuyorsunuz, yemeğinizi yediniz yatağa gittiniz. Sabah herkes toparlanıyor biri eksik. Birazdan o kişi içeri giriyor üstü başı perişan halde. Bu kişinin beyanı da şu: "Zamanda binlerce yıl ileri gittim ve bir süreliğine orada kaldım." Hayda. Nasıl ya? Bu ne kadar inandırıcı olabilir? İşte olay burada. İnandırıcılık. H.G. Wells kitaptaki karakterleri ikna etmeye çalışırken bir yandan da biz okurları ikna etmeye oynuyor. Şahsen ben teslim oldum ve zamanda istediği yere gitmeye hazırım.
Toplumsal mesajların ve teorilerin kendini fazlasıyla hissettirdiği bir kitap Zaman Makinesi. Günümüzden binlerce yıl sonra insanlığın insanlıktan çıkmasını okuyorsunuz ve bu tüylerinizi gerçek anlamda diken diken ediyor. Gelecek biz insanlar için hem umut hem de korku doludur. Wells bu karmaşık geleceği zamanın şartlarıyla bize göstermeye ve bizi inandırmaya çalışıyor. Daha kuantum ve görelilik teorileri ortaya atılmamışken cesur bir şekilde dört boyutlu uzay-zaman üzerine kurulu olan bir distopya yazan H.G. Wells karşısında şapka çıkarılır.