Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Bitki olmayı arzulamak, çıplak bir şekilde güneşlenmek, ellerinle toprağa kök salıp, ayaklarınla gökyüzüne açılmak nasıl bir duygudur? Bitkisel yaşam dediğimiz şey, bu duygunun yansıması mıdır? Bu dünyada insan olmaktan vazgeçen ama dünyadan vazgeçmeyenlerin çıkış kapısı mıdır? “sabitfikir” Dergisi’nin, “2017 yılının öne çıkan 50 romanı” listesinin 5. sırasında yer alan “Vejetaryen” isimli roman, Güney Kore edebiyatının sınırlarını aşarak dünya edebiyat gündemine yerleşti. Onu dünya edebiyat gündemine taşıyan ise elbette Man Booker Uluslararası Ödülü oldu. Amiral gemisi dillerin dışında kalan dil edebiyatlarının kadersizliğine bir örnek olarak gösterebiliriz bu durumu. Kendi dillerinin sularında yeterince geniş alanlara açılamayan bu tip eserler, ancak çeviri ile batı toplumlarına açılabildiği ölçüde görünürlük ve değer kazanabiliyorlar. Bizim ülkemiz için de buna benzer birçok örnek verebiliriz. “Vegetaryen” Han Kang tarafından Güney Kore’de 2007 yılında yayınlanmış. Kitabın İngilizce çevirmeni olan Deborah Smith, İngilizce-Korece dilleri arasındaki çevirmen yetersizliğini fark edip 2010 yılından itibaren kendi çabaları ile Korece öğrenmeye başlamış. Kitabı ise 2015 yılında İngilizce’ye kazandırabilmiş. Beş yılda çeviri yapabilecek düzeye gelmek, hele ki alfabesi farklı olan bir dil için büyük başarı. Kitabın Türkçe çevirisinin, İngilizce’den mi yoksa Korece’den mi yapıldığını merak eden okurlara iyi haberi vereyim; Kitap Türkçe’ye doğrudan anadilinden çevrilmiş. Çevirinin kalitesini ölçme şansımız yok ama başka bir dildeki çevirisinden çevrilmesinden daha iyi bir seçenek olduğu kesin. Bu arada meraklı okur için bir bilgi daha vermek isterim, kitabın yazarı Han Kang, kadın bir yazar. Bizim gibi, Doğu Asya ülkelerinin isim kültürüne aşina olmayan bir toplum için, o dillerdeki dişil ve eril isimleri ayırt etmek mümkün olmuyor. Eğer benim gibi “Han” isminde kolaya kaçıp eril bir anlam üretir iseniz, kitabın sonuna kadar erkek bir yazarın kitabını okuduğunuzu düşünebilirsiniz. Ben ancak, yazarla yapılan röportajları okumak istediğimde kadın bir yazarın eserini okuduğumu fark ettim. Oysa romanda, kadının ruhunda bir erkeğin temas edemeyeceği noktaları açığa çıkaran detaylara temas ettiğimde bunu anlamam gerekirdi. Roman aslen üç öyküden oluyor. Yazar Han Kang, bu üç öyküyü farklı tarihlerde (2004-2004-2005) Kore’de üç farklı edebiyat dergisinde birbirinden bağımsız olarak yayınlamış. 2007 yılında ise üç öyküyü tek bir roman çatısı altında birleştirmiş. Öyküler kendi içinde bir bütüne sahip. Ancak birleşince anlam bütünlüğü yükseliyor. Her bir öyküyü farklı karakterler anlatıyor. Kitabın başkarakteri Yonghe, kitabın tüm tanıtımlarında bir gün vejetaryen olmaya karar verdiği belirtilen kişi. Ancak roman boyunca bu karakterin anlatımına temas etmiyoruz. İlk öyküde kocası, ikincide ablasının kocası, üçüncüde ise ablası öyküleri aktaran karakterler. Evet, hikâye Yonghe’nin vegetaryen olmaya karar vermesi ile başlıyor. Bu değişimi gördüğü rüyalara dayandırıyor. Ama roman boyunca anlıyoruz ki, bu değişim sadece bir beslenme türü değişiminden ibaret değil. Başlı başına bir kişilik, karakter ve dünya ile kurulan bağa dair bir değişim. Dünyaya, onun değerlerine karşı bir duyarsızlık, umarsızlık kadın karakterin ve çevresinin tüm yaşamını altüst ediyor. Vejetaryen olma isteği bir süre sonra, tüm besinlerden kaçınmaya kadar uzanıyor ve Yonghe ağaç olmayı istediğini dile getirmeye başlıyor. İlk öykü vejetaryenliğe geçiş, ikinci öykü bitkileşmeye özenme, üçüncü öykü ise ağaçlaşma isteği ile özetlenebilir. Romanda Yonghe’nin dar bir çevresi ile temas ediyoruz. Geniş bir Kore toplumu profilini görme şansımız yok. Ama bu dar çevre bile bize kısa bir Kore toplumu özeti verebiliyor. Vietnam Savaşı gazisi baba ve onun ataerkil pozisyonu çok dikkat çeken bir özellik. Yonghe’nin gençliğine kadar babasından şiddet görmesi ve et yemekten vazgeçtiğinde de bu şiddetle tekrar yüzleşmek zorunda kalması bu ataerkil yapıyı özetliyor. Yazarın bu konuya dikkat çekip çekmediğinden emin olmamakla beraber, şiddete maruz kalan çocuğun ev kadını olan, ekonomik bağımsızlığını kazanamamış küçük kız kardeş olması dikkat çekici. Bir parfümeri işleten ve evini geçindiren büyük ablanın bu şiddetten muaf olduğunu görüyoruz. Hatta romanın üçüncü bölümünde, ablanın da, kendi içindeki karanlığa kapılıp gitme riskine karşın, işine ve çocuğuna duyduğu bağlılıktan dolayı o karanlıktan kurtulduğunu gözlemlemek mümkün. Ama yazar röportajlarında bu durumdan öte, hikâyede ana karakterin hayatta yaşadığı farklılaşmadan dolayı gördüğü dışlanmayı işlediğini dile getirmiş. Romandan bu çıkarımı yapmak elbette mümkün ve doğru ama küçük kız kardeşin neden farklılaşma eğilimine girdiği, büyük ablanın ise neden bu farklılaşmadan kaçındığını anlatan ince damarların da olduğunu düşünüyorum. Roman boyunca anlatım bana oldukça düz ve sade geldi. Bunun yazarın yazım karakterinden mi, yoksa çeviri tercihinden mi kaynaklandığını bilmek mümkün değil. Ancak hikâye o kadar ilginç ve derin ki, bu düzlüğü zihinlerde sert virajlara dönüştürebiliyor. Kitabın Man Booker Uluslararası Ödülü alması ile ilgili ilginç bir bilgi ise, Orhan Pamuk’un da “Kafamda Bir Tuhaflık” romanı ile aynı yıl ödüle aday iken, içinde Elif Şafak’ın da bulunduğu jürinin ödülü Han Kang’a vermesi. Elbette Elif Şafak’ın kime oy verdiği kamuoyunda bilinmiyor. Ancak kadının karanlığının derinliğine inen “Vejetaryen”e oy vermesi hiç de olasılık dışı değil.
Vejetaryen
VejetaryenHan Kang · April Yayıncılık · 20163,095 okunma
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.