1922 yılında, sakin bir kasaba da işlenen bir cinayetle başlıyor hikaye. Adı belli olmayan anlatıcının çocukluğuna inip klasik bir aşk üçgeni ve bunun ardından gelen cinayetin etkilerini okuyoruz.
O tarihte küçük bir çocuk olan anlatıcı, katilin oğlu ile arkadaşken ona sırtını dönmüş ve neden böyle davrandığını, eğer farklı davransaydı nelerin farklı olabileceğinin cevabını aramaya başlar.
Anlatıcı işte bu yaşanan trajedi sonunda iki ailenin aldatma sonucu parçalanmasını, ayrıca kendi çocukluğuna inip annesinin ölümünden sonra yaşadığı travmaları, annesini çok özlemesini, babasının yeniden evlenip oğluna uzak durması nedeniyle baba sevgisinden mahrum kalmasını, bu sevgisiz ortamda bulunması nedeniyle icine kapanık olmasını okuyup, artık yetişkin bir adam olan anlatıcının geçmişte yaptığı bir hata neticesinde yaşamış olduğu pişmanlığını ve utancına şahit oluyoruz.
Anlatıcının iç dünyası ve bunların okuyucuya aktarımı etkileyiciydi.
Babanın sözünün gectiği bir dönemde, çocukların söz hakkının hiç olmaması ve her şeye boyun eğmesi içimi acıttı. Diğer taraftan annesinin babasını aldatması sonucu bu durumdan etkilenen Cletus’un, babasına annesiyle ilgili bir şey söyledikten sonra babasından tokat yiyip ağlamadan, dudaklarını ısırarak inek sağmaya devam ettiği o an beni çok etkiledi.
Kitabı çok çok beğendim. Aslında kitap hakkında sayfalar dolusu şeyler yazmak istiyorum ama malum instagram buna izin vermiyor. Bazılarına hikâye karışık gelebilir ama ben çok ama çok keyif alarak okudum. Ayrıca William Maxwell, "Hadi, Yarın Görüşürüz" romanı ile 1982 yılında National Book Award ödülü kazanmış.