Zülfü Livaneli'nin "Edebiyat Mutluluktur" kitabını okurken bir önerisini dikkate alarak almıştım bu kitabı. "Karacaoğlan'nın şiirleri baş ucu kitabı olmalı, ara sıra okumalıyız." diyordu yazar. Livaneli'nin bir çok şarkı ve türküsünü severek dinlediğim için ona ilham veren şairlerden birini daha yakından tanımak, şiirlerini okumak istedim.
Karacaoğlan'ın kahramanlık terennüm eden ve öğüt veren şiirleri de olmasına karşın şiirlerinin büyük çoğunluğu "aşk" ekseninde toplanır. Aynı zamanda "gezgin" de diyebiliriz şair için. Hemen hemen bütün Anadolu'yu, hatta Suriye, Mısır ve Rumeli'yi dolaştığını dile getiriyor araştırmacılar. Her gittiği yerde aşık olacak bir Elif bulmuş şairimiz. Bu anlamda ayran gönüllü diyenler olmuş onun için. Aşk anlayışı uzaktan Nedim'i andırırmış. Tasavvuf ya da ilahi aşkla bir münasebeti yok. Beşeri denilen bu aşkında kendine yüz veren güzelleri övmüş, kendisine tepeden bakanlara sitemler etmiş hatta beddualar etmiş. :)
Ahmet Kabaklı onun için şöyle diyor:
"Karacaoğlan iyimser bir insandır. Üzüntü ve ıstıraplarını bile tatlıya bağlamasını bilir. Tevekkül ve fanilik hisleri onu kemirmez. Gerçi dindardır,ölüm gününe inanır, arada bir günahlarını düşünüp dövünür ama, yaşamayı daha çok sevdiği, öte dünya korkusunu pek derinden duymadığı şüphesizdir. Tasavvuftan esip gelen bazı terim ve kavramlar Karacaoğlan'da da görülür. Ama bunlar onun tekke mensubu oluşundan değil, belki dolaştığı muhitlerden kulaktan dolma edindiği sözlü tasavvuf kültüründen dolayıdır. Samimi bir imandan öteye din bilgisi de yok sayılır."
Arı duru Türkçesiyle en az "Bizim Yunus" kadar millidir. Şiir kitabını alıp okumayanlar bile onu birçok türküden tanır ve bilir aslında.
"Ala gözlüm, ben bu elden gidersem
Zülfü perişanım, kal melil melil
Kerem et, aklından çıkarma beni
Ağla göz yaşını sil melil melil"