Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

687 syf.
10/10 puan verdi
·
19 günde okudu
Egzistansiyalist Soren Kierkegaard'ın Varoluşun Üç Aşaması Kuramı Çerçevesinde Suç ve Ceza'nın Baş Kahramanı Rodion Romanoviç Raskolnikov Büyük yazarların, büyük eserlerinin başarıları asla tesadüf değildir. İnsan dehasının en büyük ve en etkileyici bu yapıtlarının her zaman bir felsefeye dayandıkları kuşku götürmez bir gerçektir. Eseri daha da büyük yapan, yazarın eserini dayandırdığı felseseyi, karakterler üzerinden ne kadar ustalıkla yansıtabildiğidir. Dostoyevski de bu konudaki kendi ustalığının zirvesini "Suç ve Ceza" adlı eserinde göstermiştir, kanıtlamıştır. Neden peki? Cevabı aramaya başlayalım. Soren Kierkegaard 1813-1855 yılları arasında yaşamış, varoluşçuluk felsefesinin kurucularından sayılan Danimarkalı bir düşünür. Soren'in varoluş ancak üç şekilde olabilir diyerek temellendirdigi bir kuramı var, bu kuramının aşamaları; Estetik aşama, etik aşama ve dini aşamadır. Ona göre birden bire, ani bir sıçramayla -bilhassa da hayatta kişinin karşısına çıkan çok önemli karar anlarında- bu aşamalardan birinden bir başkasına geçmenin mümkün olduğunu söyler. Aynı zamanda da insanların büyük bir çoğunluğunun bütün hayatlarını genellikle tek bir evrede (estetik) geçirdiklerini de belirtiyor. Şimdi bu evrelerin ne anlama geldiklerine ve Raskolnikov'un kitap boyunca hangi ruh hallerinin bu evrelerden hangilerine denk geldiğine geçebiliriz sanırım. Bunu yaparken, kitabı okuma sürecinde not aldığım alıntılardan da faydalanacağım. 1) Estetik Evre: Kuramın ilk aşaması olan bu evrede bulunan birey için her şey zevk ve eğlenceyle anlam kazanır. Zevk ve eğlence vermeyen her türlü şey sıkıcı ve anlamsızdır. Kişinin oturmuş bir benliği yoktur, günübirlik yaşar. Verdiği, vereceği kararlarında toplum çok baskındır, dış koşulların esiridir. Yazar bize bu durumu şöyle aktarıyor; " Her şey insanın içinde yaşadığı ortama, şartlara bağlıdır. Herşeyi belirleyen çevredir, insansa bir hiçtir." Bu evredeki insanın diğer özellikleri; genellikle olasılıklar üzerinde düşünmesi, hayal dünyasından ayrılmak istememesidir eyleme geçmek korkutur, çünkü sorumluluk demektir. İşte Raskolnikov'un da kitabın başlarında Dostoyevski'nin bize aktardığı kadarıyla bu özellikleri taşıyan bir yaşam sürdürdüğünü anlıyoruz. Sabahtan akşama kadar uyumak istemesi, yatağında olmadık hayallere/düşüncelere dalması, yemek yemeğe bile üşenmesi, sorumluluklarından kaçması vs gibi. Bireyin bu belirsiz kişilik durumundan kurtulabilmesi için çoğu kez aniden beliren bir öngörü ya da içgüdü onu harekete geçirmeye yeter. Cinayeti işleme fikrine henüz kapılmamışken, kulak misafiri olduğu şu sözler "Dinle: öte yanda da destek göremediklerinden yok olup giden, binlerce genç, diri güç var. Kocakarının manastıra bağışladığı parayla binlerce güzel girişimin temelleri atılabilir! Yüzlerce, binlerce insanın yaşamı düze çıkarılır; onlarca aile yoksulluktan, ahlaksal çöküşten, yokoluştan, cinsel hastalıklar hastanelerine düşmekten kurtarılabilir... Bütün bu işlerin hepsi kocakarının parasıyla yapılabilir. Kendisini öldürüp parasını alacaksın, sonra da bu parayı tüm insanlığın yararına, hayırlı işlere harcayacaksın... Ne dersin: bir küçük cinayet, binlerce güzel işe değmez mi? Bir hayata karşılık kurtarılmış binlerce hayat... Bir ölüm ve yüzlerce hayat..." (s.80) toplumun onun kararları üzerinde ne kadar etkili olabileceğini göstermek ve ihtimaller ile hareket ettiğini açıklamak için yeterlidir. Ayrıca onu harekete geçiren kıvılcım da bu olmuştur. Bu sözlerden sonra cinayet fikri üzerinde iyice yoğunlaşır ve karar verir. (Soren'in kuramındaki evrelerde bulunan bireyin özelliklerini dile getiren birçok alıntı yapılabilir kitaptan, ama çok fazla uzatmamak ve yeterli olacağını düşündüğüm için her evre ile ilgili en fazla üç tane alıntıyı geçmeyecek sayıda alıntı paylaşmayı düşünüyorum) 2)Etik (ahlâki) Evre: Bu evredeki birey, estetik evrede olduğunun aksine kendi benliğini bulmaya yönelik çaba içerisine girer, kendini tanımak ister. Verdiği kararların sorumluluklarını taşıyabilir. Bu evrenin en önemli özelliklerinden birisi, kişinin devlet, toplum, kanun ve kurallarla barışık olmaya başlaması, onları tanıması; kendi iç dünyasıyla dış dünya arasında bir denge oluşturmak istemesidir. Bu denge oluşturma süreci çok sancılı geçer. Kişi sürekli kendisiyle iç hesaplamalara girer, ruh hali degişkendir. Bu hesaplaşmalar onu son derece yorar, etrafta dolaşan bir ruh haline sokar. Arayış sürekli devam eder ve benlik bu evrede oluşur. Egzistansiyalizm felsefesine göre benlik, doğuştan var olan değil, çabalayarak kazanılması gereken bir olgudur. Yani kişinin kendi kendini var edebilmesidir. Bir başka deyişle "Kişi ne ise o değil, ne olduysa o'dur." Rodion Romanoviç Raskolnikov'un öldürmeye karar verdiği tefeci kadının odasında onun hemen arkasındayken, baltayı vurup vurmamak arasında karar vermesi arasında çok kısa bir süre -saniyeler- vardı. Birden bire karar vermesi gerekiyordu. Bu karar verme durumu ani bir sıçrayış yaşamaya çok benzerdir. Bir evreden bir evreye geçmek için kişinin çok önemli kararları verebilmesi gerektiğine değinmiştim. Bu sahne işte bize Raskolnikov'un estetik evreden etik evreye geçmek için vermesi gereken kararı simgeliyor. Bu durumu şu sözleriyle desteklemek mümkün: "Kocakarı sadece bir hastalıktı. Ben onu bir an önce aşıp gelmek istedim. Ben bir insan öldürmedim! Evet, bir ilkeyi öldürdüm, ama üstünden aşıp ötesine geçemedim, bu yanda kaldım." (s. 342) Bu alıntı çok önemli, hem şunun için: Raskolnikov bunları kitapta Napolyon gibi olmak isteme sohbetinin gecmesinden hemen önce düşünüyor. Napolyon gibi olmak, tamamen, kendini aşma düşüncesidir. Soren, insanların çok büyük bir kısmının estetik evrede kaldığını savunur. Raskolnikov işte bu yüzden herkesle aynı (bir bit) olmayı değil de farklı olmak ( bir Napolyon) olmak istemektedir. Hem de şunun için önemlidir: Kitap boyunca birçok kez Raskolnikov'un bu cinayeti asla ama asla ne hırsızlık, ne zor durumda kaldığı ne de başka bir sebep için işlemediğini söylemesine tanık oluyoruz. O, cinayeti sadece kendisi için işlemiştir, sadece kendisi için. Ama tüm bunlara rağmen "bu yanda kaldım" demesi onu son derece üzmektedir. Kafasında sürekli mücadele ettiği düşünceler vardır, zaman zaman kendini aşağılar, kendisiyle hesaplaşır durur. Dostoyevski bu süreci bize son derece başarılı bir şekilde yaşatıyor. Tüm bunlar onun, kendi benliğini arama sürecidir, kendini var etme çabasıdır. Çektiği bunca acılar sonunda dayanamayacak noktaya geldiğinde de işlediği suçu itiraf etmeyi isteme fikrinin oluşması anlamlıdır. Artık olgunlaşmıştır, derin bir kederle. Dostoyevski'nin "Acı ve üzüntü, engin bir bilinç ve derin bir yürek için her zaman zorunludur. Bence, gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar." (s. 330) demesi ve kitabın başka yerinde de acı çekmeyi övmesi boşuna değildir. Çünkü Soren'in kuramına göre evrelerden birinden birine geçmek ciddi bir değişiklik demektir ve insanları en iyi değiştiren şeylerden biri de acılardır. Rodion artık teslim olmak istemektedir. Yani kanunu, düzeni tanımaya onunla barışık olmaya başlamıştır. Aldığı kararların, eylemlerin sonuçlarına katlanmak istemektedir. İç ve dış dünyası yavaş yavaş bir dengeye ulaşmaya başlamaktadır. 3) Dini Evre: Bu evre varoluşun en son evresi ve de Soren Kierkegaard'ın çok az insanın ulaşabildiğini savunduğu evredir. Benlik üstü bir durum, tam bir teslimiyet gerektirir. Genellikle din adamlarının ve bazı önemli tarihi kişiliklerin bu evreye sıçrayabildiklerini söyler. Bilindiği gibi Soren son derece dindar birisidir. Onun açısından bu evre gerçek ve içten bir Tanrı inancına ulaşabilmektir. Ve ona bütün benliğiyle teslim olabilmektir. Tanrı'ya inanan insan da umutsuz olamaz, olmamalıdır çünkü en büyük günah Kierkegaard'a göre umutsuz olmaktır. Raskolnikov bu evreler arasında ilk sıçramayı yapabilmişti. Estetik evreden etik evreye geçebilmişti. Artık varoluşsal olarak ben varım diyebiliyordu, çabalamıştı, üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştı ve karşılığında benliğini bulmuştu. Bir sonraki aşama dini evreydi. Kitabın sonralarına doğru Raskolnikov ile Sonya'nın birbirlerine aşık olduklarını anlamaları, ileriki yıllarda mutluluğu paylaşacaklarına dair sarıldıkları o büyük umutvar olma hali, Sonya'dan bir İncil istemesi ve "artık onun inançları benim inançlarım olamaz mı? Hiç değilse onun duyguları, hevesleri, gönül akışları?" (s. 687) demesi, ne anlama geliyordu? Sizce Rodion Romanoviç Raskolnikov o son sıçramayı da yapabildi mi? Suç ve Ceza'nın son satırlarını bırakıyorum şuraya: "Ama burada yeni bir öykü başlıyor: Bir insanın yavaş yavaş yenilenmesinin, yeni bir hayat bulmasının, bir dünyadan başka bir dünyaya geçmesinin, hiç bilmediği yepyeni bir gerçeklikle tanışmasının öyküsü... ve bu öykü yeni bir kitabın konusu olabilir. Bizim şimdiki öykümüzse burada bitiyor." (s. 687) Yazımın başında hiçbir büyük yazarın, eserin başarısı tesadüf değildir demiştim. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'yı yazmayı Soren'in ölümünden sonraları 1866 yılında bitirdiğinde bu kuramdan haberdar olması olasıdır, nitekim kendisi de varoluşçu bir yazar. Ve Raskolnikov karakterini yaratırken nasıl ince eleyip sık dokuduğunu, ona nasıl değer verdiğini kardeşi Mihail'e yazdığı mektupta şu sözlerle ifade ediyor: “ Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır ” (vikipedia) 19. yüzyılda yaşamış iki büyük varoluşçu deha. Biri bu felsefenin ilkelerini ortaya atıp felsefenin kurucusu sayılan Soren Aabye Kierkegaard, diğeri de bu ilkeleri kendi roman karakterleriyle ustaca işleyip, ölümsüzleştiren gelmiş geçmiş en büyük yazarlardan biri, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski... Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Kitaplarla kalınız.
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159bin okunma
··
127 görüntüleme
Elif okurunun profil resmi
Efendimiss inceleme paylaşınca gözlerime inanamıyorum :)youtu.be/4_oXdzC4oKU Ben bu kitabı okuduğumda henüz Kierkegaard ı tanımıyordum maalesef. Ama senin Soren ve Dostoyevski bağlantısı kurman ve bunu alıntılarla desteklemen incelemeni daha da başarılı kılmış. Bugün incelemende Soren' den de bahsedeceğini söylediğinde nasıl bir bağlantı kurduğunu bayağı merak etmiştim. Okudukça mantığına hayran kaldım efendimiss, gerçekten dediğin her evreden geçiyor Raskolnikov. Daha Soren in hiçbir kitabını okumadan onun savlarını bu kadar profesyonelce yorumlaman da müthiş yetenek. :) Yazacağın hiçbir yazım beni şaşırtmaz, senden beklentilerim çok fazla demiştim ve bir kez daha haklı çıktım. Her zaman dediğim gibi Dostoyevski müthiş psikolojik tahlilleri olan ve her psikianalistin, filozofun fikirlerinden faydalandığı gelmiş, geçmiş en iyi yazar BENCE. En sevdiğim kitaba yaptığın bu değerli incelemeyi bana ithaf ettiğin için de çok teşekkür ederim efendimiss :) Eline, emeğine sağlık.
M. İlhan okurunun profil resmi
Rica ederim kıymetlimiss :) Soren'in kuramını biliyordum ama bu kuramla ilgili yazdığı kitaplarından hiçbirini (daha doğrusu onun hiçbir kitabını) henüz okumuş değildim. Bu yüzden bilgi eksikliğini gidermek ve kuramın kafamda şekillenebilmesi için birçok yerden araştırmalar yapmam gerekti. İnceleme yapmaya da kitabın ortalarındayken karar verdim. Ve o andan itibaren zihnime yerleşti bu fikir. Birkaç gün zihnimde farklı formlara bürünen, sürekli "beni düşün, beni düşün" diye direten haylaz bir düşünce oldu. Kuramın evreleriyle ilgili bilgileri hatırlamaya çalışıp, onlarla ilgili alıntı avcılığı yapmak zevkliydi. Birçok alıntı bulmuş oldum ama hepsini yazamazdım incelemede. Birkaç günlük bu zevkli ve yorucu süreçte inceleme yapıp yapmama arasında gelgitler yaşadığım anlar da oldu ama yine de inat ettim, naçizane, dilim döndüğünce de bulabildiklerimi toparlamaya çalıştım. Senin bu yorumun hepsine değdi ama, teşekkür ederim :) Dostoyevski'nin zekâsına ve eserinin büyüklüğüne hayran olmamak elde değil gerçekten de. Kim bilir daha neler neler barındırıyor içinde...
Kütüphane kedisi okurunun profil resmi
Tebrik ederim çok iyi bir inceleme olmuş.Eline sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.