Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

10/10 puan verdi
·
Beğendi
Edebiyatımızda büyülü gerçekçiliğin en büyük temsilcisi olan İhsan Oktay Anar'ın akıl üstü eserlerinden biri. 17.yüzyıl Osmanlı Dönemi'nde geçen bu yapıt, dönemin mûsîkî anlayışına ışık tutmakla beraber; toplumun günlük yaşantısı ve toplum zihniyetiyle alakalı büyük ipuçları barındırıyor. Anar'ın her kitabında olduğu gibi bu kitapta da Konstantiniye sokaklarında bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Mekan tasvirleri ve betimlemeler o kadar kusursuz ki adeta, şehrin sokaklarında ve halkın arasında dolaşıyor hissine kapılıyorsunuz. Kitap her ne kadar mûsîkî teması barındırsa da özünde böyle olmadığı çok aşikar. İhsan Oktay Anar bu eserinde de Doğu edebiyat kültüründen oldukça fazla besleniyor ve adeta bir meddahlığa bürünüyor. Eser üç bölümden oluşuyor ve bölümler mûsîkîde ki makamlardan isimlerini alıyor. Osmanlı kültürü ve tarihine ne kadar vâkıf olduğunu bildiğimiz Anar, Osmanlı dönem mûsîkîsi konusunda bir hayli bilgi birikimine sahip. "Müzik" zaten başlı başlına ciddi anlamda bir bilgi birikimi isteyen bir sanat fakat Osmanlı dönemli mûsîkîsi konusunda bu kadar yoğun bir bilgiye sahip olmak yazara beslediğimiz saygıyı daha da arttırıyor. Buna ek olarak Tasavvufi ve Mevlevilik konularında ki bilgileri de yine hayranlık duyulası. Kitapta ki bir çok karakter ve durum mûsîkîde ki makamlar ile yansıtılıp isimlendiriyor. Örnek vermek gerekirse; Nevâ ismi, alaturka müzikte çok eski ve köklü bir makam. Ayrıca icra etmesi ve hakkını verilmesi hiçte kolay değil. Bundan dolayı kitapta ki Nevâ karakteri de isminin makamından dolayı yüceltilmiş. Kitap genel hatlarıyla Kalın Musa ve ailesi etrafında şekilleniyor gibi gözükse de aslında işin aslı bambaşka. Anar her eserinde olduğu gibi bu kitapta da felsefe, tarih, din-mitoloji üçgeninden yararlanıyor. Kalın Musa, Davut ve Eflatun'un başından geçen olayları bir dekor olarak kullanıyor. Bu arada Eflatun karakteri ile Platon'a ufaktan bir selam çakmayı da ihmal etmiyor. Kitabın asıl merkezinde olan şey; Şeytan ile Tanrısal olan arasında ki çatışma. Yani insanlığın varoluşundan beri süregelen iyi-kötü çatışması. Bunun için de Tanrısal olarak Muhteşem Neyzen Bâtın Hazretleri(yardımcısı olarak Zahir) ve Şeytani olarak da Tağut(yardımcısı olarak Cüce Efendi)kullanılıyor. Yazınsal olarak ise metinlerarasılık(Kuran-ı Kerim, İncil, Tevrat), parodi, ironi, pastiş, mitoloji ve büyücülük gibi araçlardan besleniyor. -SPOILER- Metinlerarasılıktan bahsetmişken bize bu olayları üstü kapalı ve hikayeleştirerek şu şekilde anlatıyor: - Tevrat'ın Tekvin bölümünde ki tanrının evreni 7 günde yaratmasını bize mûsîkî temasına indirgeyerek açıklaması. - Eflatun'un duyduğu o esrarengiz sesi takip ederken işlenen Yedi Büyük Günah'ı (SALIGIA) yolculuk esnasında rastladığı kişiler üzerinden anlatması. - Zahir'in Konstantiniye gelişi, halk tarafından kendini peygamber ilan ettiği söylentisi. Zahir'i Hz.İsa olarak sembolize etmesi. Yine Zahir'in peşine takılan 12 mûsîkî erbabı(İsa'nın 12 havarisi). Zahir'in peşine takılan kişilerle son olarak yediği iftar yemeği (İsa'nın havarileri ile yediği son akşam yemeği) ve bu yemekte onlara ikram ettiği kavun(-bu benim etimdir) rakı(-bu benim kanımdır). Bu yemekte peşine takılan o 12 kişiden birinin kendini gammazlayacağını ön görmesi(Yahuda-Judas) kitapta ki ismiyle(Yakuta) sonrasında bu kişinin onu 30 akçe karşılığında gammazlaması. Ardından öfkeli halkın toplanıp ağır bir işkence ile Zahir'i öldürmesi. Son sözünü söylerken tıpkı İsa'nın çarmıha gerilirken söylediği söze atıfta bulunarak(Eli eli, lema sabaktani) "Ah be Beybaba ! Ah be Babalık! Niye çamura yattın?" demesi. - Kuran-ı Kerim, İncil, Tevrat'ta geçen Habil ve Kabil'in hikayesi ve tanrının bir mesaj olarak gönderdiği karga(mezarlıkta kafesteki karganın konuşması). -Davut karakterinin kitap boyunca kötülerle mücadele içinde bulunması ve en sonunda Cüce Efendiyi öldürmesi. (Burada Davut karakteri ile Hz.Davut'u özdeşleştiriyor ve Câlut ile girdiği mücadeleyi kazanması.) Özetle: İhsan Oktay Anar en iyi bildiği işi yapıyor ve bizi bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukta kulaklarınızda ki ney sesi ile varoluşsal mücadelelere tanık oluyorsunuz ve haklıya hakkını veriyorsunuz. Zaman zaman karakterlerin durumlarına güleceğiniz, zaman zaman bir polisiye tadı alacağınız bu yolculukta kendinizi, içinizde duyduğunuz o ses bırakın yeter. Son olarak ; "Ah be Beybaba ! Ah be Babalık! Niye çamura yattın?"
Suskunlar
Suskunlarİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınevi · 20219,4bin okunma
·
20 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.