Becerikli, iş bilir ve kıvrak zekâlı olmakla birlikte, bu meziyetlerini kendi menfaatleri doğrultusunda
kullanan, bu arada ufak tefek kaçamaklarla kendisine çıkar sağlayan kişilerden
bahsederken kullanılır.
Bu deyimin dilimizdeki varlığı ta 16. asır başlarına, Hacı Bektaşî Veli zamanına kadar
uzanır. Bilindiği gibi Hacı Bektaşî Veli hazretlerinin kurduğu tarikat (Bektaşiyye), yeniçerilerin
resmî tarikatı olmuş ve asker ocağına girenler, genellikle bu tarikat adabınca yaşam
ışlardır. Ancak yeniçeriliğin, daha ilk dönemlerden itibaren devşirme sisteminden beslenmesi
tarikatın da yozlaşmasını hızlandırmış ve yeniçeriler arasında Bektaşî geleneğine
uymayan davranış ve hayat tarzları, hoşgörüyle karşılanıp giderek tarikat düsturlarındanmış
gibi algılanmalarına yol açmıştır.
Rivayete göre, Bektaşiliğe girmeyi kabul eden muhiplere tarikatın şartları açıklanıp, bunlara
uyacaklarına dair söz alındıktan sonra, şeyh tarafından bazı küçük nasihatler verilir ve
tekkenin kapı eşiğinde kulaklarından birine bir delik açılarak halka biçiminde bir küpe
takılırmış ("Kulağına küpe olsun" sözü buradan geliyor olmalı). Eski kaynakların
"menguş" ismiyle kaydettikleri bu küpe, muhibbin artık derviş olduğuna işaretle, kulağ
ından Hz. Ali'ye bağlı olduğunu sembolize eder. Nitekim, Yavuz Sultan Selim'in kulağındaki
menguşun da Bektaşîlik sembolü olduğunu söyleyenler vardır. Yeniçerilerin belli bir
yaşa kadar evlenmeleri yasak olduğundan, bu küpe zamanla onların mücerret (bekâr) yaş
amayı kabul ettiklerinden kinaye olarak anılmış ve kulağı küpeli dolaşan birinin yeniçeri
taifesinden olup evlenmeyeceğine inanılır olmuş. "Kulağı deldirmek" ikrar vermek manası
taşır ki bundan, Şeyh eşiğine baş koyup kulağı deldirenlerin, kendilerine telkin edilen şeylerin
hilâfına davranmalarının yasaklanmış olduğu anlaşılır. Ne var ki insanoğlu, nefis sahibi
olmak hasebiyle sık sık ikrarından döne gelmiştir. Gel zaman, git zaman... Tarikata girerken
mücerretlik sözü verip kulağı deldiren dervişlerden bazıları, zaman içerisinde kaç
amak evlilikler yaparak yol yordam azdırdıklarında, Balım Sultan bunları huzura çağırıp
keyfiyeti öğrenmek ister. İçlerinden birkaçı vaziyeti inkâra kalkışınca da onlara ders olsun
diye kulaklarındaki menguşlarını çekip alır. Tabiî bu esnada, bizimkilerin kulak memeleri
yırtılır. Bilâhare halk, bunların eskiden Bektaşî olduklarını telmihen "eski kulağı kesik",
"eski kulağı kesikler" diye söylemeye başlar.
İşte, sonraki zamanlarda bu cümleler birer deyim hâline gelip umumileşmiş ve bugün kullanılır olmuştur