Nasıl bir kitaptı anlamadım.Bir kitap bu kadar mı çok yönlü olur. Bu kadar mı dolu dolu ve okurunu sarsar olur.
Çok yönlü derken; tarihimiz bakımından, edebi anlatım yönünden, dinimizle ilgili verdiği bilgiler ve düşündürdükleri tarafından, insanın özüne ve Allah’a dönüş yürüyüşlerine dair anlatıları ve daha zikredemediğim yönleriyle de bu eserde Safiye Erol, bizlere ömrünün bereketini sunmuş.
Safiye Erol’un bu romanıyla ilgili olarak, “ En sevdiğim de odur Ciğerdelen.Bitirdikten sonra hasta yattım. Bunu yazarken oniki kilo verdim.” demesi de romanın ne kadar derin bir yerde olduğunu ve çok ciddi, trajik yaşanmışlıklar içerdiğini gösteriyor.
Ben kitabı okudum ama okudum diyemiyorum. Tekrar okuyacağım ve üzerine düşüneceğim bir çok bölümü var ve özellikle son bölümleri.Sadece kitabın isminin düşündürdüklerinden bir parça zikretmek istiyorum.
Ciğerdelen, ilginç ve çok gerçekçi bir tabir değil mi?
Hepimizin bir ciğerdelen korkusu, hüznü, endişesi ve stresi vardır hayatta.
Bazılarımız için bu bir sırdır, çözülmesin diye köşe bucak kaçtığımız ve her geçen gün daha karmaşık bir hale getirdiğimiz.
Bazılarımız için ise o kadar aşikardır ve ruhumuzu istila etmiştir ki, biz değil, onlar yaşar hayatı bizim adımıza. Onlar biz, biz onlar olmaktan kurtulamayız. Ta ki o nefes kesen ciğerdelenimizin yüzüne bakmaktan korkmayana dek.
Belki de göremediklerimiz o korkudandır der Dostoyevski.. “Korku yalan doğurur.”
Keyifli okumalar diliyorum.