Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

XXVIII
Bu adamların hepsi büyük bir tezat ve ikilik içinde çırpınıyorlar. Hiç biri sırtında taşıdığı ve muhafazaya mecbur olduğu mevki veya paye ile ahenk halinde yaşamıyor. Kafaları, zekâ itibariyle olsun, yarım yamalak bilgileri itibariyle olsun, merhamete muhtaç bir halde. Şahsiyetleri kırpıntı bohçası gibi. Her şeyleri iğreti, her vasıfları, her kanaatleri iğreti… Basit bir insan, meselâ hiç okuması yazması olmayan bir köylü, bir amele, lalettayin bir adam bunlardan çok daha mükemmel bir bütündür. Çünkü o adam, meselâ Hasan Ağa, Hasan Ağa olarak düşünür, böyle yaşar. Hükümleri hayatın verdiği bir takım tecrübelerin neticesidir ve kendine göredir. Konuşurken karşısında Hasan Ağa'dan başka kimse yoktur. Fakat bu efendilerin hiç biri kendisi değildir. Fikir diye ortaya attıkları her şey, kafalarına rastgele doldurdukları hazmedilmemiş, acaip, birbirine zıt bilgilerin tahrip edilmiş şekillerinden ibarettir. Meselâ Mehmet Bey'le asla Mehmet Bey olarak konuşmaya imkân bulamazsın. Siyasetten bahsedecek olsan karşında şu Fransız gazetesinin veya bu diktatörün nutkunu bulursun… Müzik lâfı açsan bilmem hangi gâvurun kitabı veya hangi adamın makalesiyle karşılaşırsın… Beğendiği yemeği söylerken bile Mehmet Bey değildir. Mühim adamların nasıl yemekleri beğenmesi lâzım geldiğini düşünmeden bir şey diyemez. Çok kere iki lâfı birbirini tutmamak mecburiyretindedir. Çünkü edebiyat hakkında duyup veya okuyup benimsedikleri şu müellifin fikirleri ise, tesadüfen, müzik hakkındaki bilgileri de, dünya görüşü ve sanat anlayışı itibariyle ona taban tabana zıt bir başka muharrirden edinmedir. Bu belkemiksiz malûmat ve kanaatler mütemadiyen kopar, birbirinden ayrılır, sahibiyle münasebetlerini mütemadiyen değiştirir. Çünkü hiç birinde fikirler ve bilgiler şahsiyet haline gelmemiştir. Hiç biri ukalâlık etmek için malzeme toplamaktan başka bir şey düşünmemiştir. Hiç biri insanı insan yapan şeyin şahsiyet olduğunu, bütün ilimlerin, bütün tecrübelerin yalnız bunu temine yaradığını anlamamıştır. Onun için bu nevi insanlardan bahsedilirken boyuna birbirine uymaz sözler duyarız. Biri aptaldır derken öteki akıllı, biri ahlâksız derken diğeri haluk der. Şu tarafı iyi ama bu tarafı çürük diye hükümler verilir. Bir insanın, bilgisi, düşünceleri, mantığı, ahlâkı, hulâsa her şeyiyle bir bütün olduğunu henüz anlayan yok. Bu muhtelif taraflar bir insanda ne kadar ayrı çehre gösterirse göstersin, bir noktada birleşir ve bir ahenk vücuda getirirler. O nokta da şahsiyet dediğimiz şeydir. İşte bunun için ben bu yarım, bu iğreti, bu zavallı ve gülünç adamlarla ahbaplık etmekten sıkılıyorum. Bir garson, bir kayıkçı şahsî fikirleri olmak, gördüğü ve öğrendiği şeyleri kendine mâl etmek bakımından bizim bu münevverlerin hepsinden üstün ve kıymetlidir. Konuşurken birçok şeyler öğrenirim ve karşımda bir insan görürüm, hazin ve geveze bir kukla değil… Siz onları uzaktan bir şey zannetiniz, fakat yavaş yavaş ne mal olduklarını gördünüz… Hiç hayret etmeyin… Hatta onların küstah ve mütecaviz hallerini bile mazur görün… Çünkü alelâde bir insan bile olmadıkları halde kendilerine bir de münevver insan payesi verilince ve hayattaki mevki ve itibarlarını kaybetmemek için bu sıfatı akla hayale gelmeyecek hokkabazlıklarla muhafazaya mecbur kalınca, pek tabii olarak dalavereci olacaklar, ahlâksızlaşacaklar ve mütemadiyen birbirlerinin kıymetsizliklerini ortaya vurarak kıymetsizliğin esas olduğu kanaatini uyandıracaklar… Bereket versin herkes böyle değil… Daha sarp yollardan yürüyen fakat buna mukabil insan denecek bir insan olmak isteyenler de var… Belki pek az… Ama var… Unutmayın ki, dünyada en korkunç şey, ümidini kaybetmektir. Bu söylediğim gibilerin az ve henüz kendilerini tam göstermemiş olması, günün birinde iyinin, doğrunun ve kıymetlinin hakim olacağından ümidi kesmeyi icap ettiremez… Bugün şurada burada teker teker yaşayan ve çalışanlar yarın birleşince bir kuvvet olacaklar ve en kuvvetli silâhı; haklı olmak silâhını ellerinde tutacaklardır.
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.