Bir taraftan papanın Tanrı'nın temsilcisi, Ruhulkudüs'ün taşıyıcısı ve Kutsal Paul'ün vekili olduğu iddiası; diğer taraftan da insan hayatı için, hayatın içgüdü ve zevklerinin, maddî yaşamın, mal kazanma telaşının, insanın hedefi olmaması; insanın hedefinin onun Allah'la ilişkisini yenilemesi şeklindeki felsefeyi benimsemek ve ilan etmek, şu sonucu hazırlıyordu: "İnsan, dizginini
çobanın eline vermesi gereken bir sürüdür.” İnsanı ve ruhaniyeti bu şekilde açıklama, böyle teklakki etme, Avrupa'nın maddî ve
manevî hayatı için çok pahalıya mal olmuştur. Ruhanî baskı, insanlık tarihinde diğer bütün despotluklardan daha zarar verici
olmuştur. Şu sıralarda Hristiyanlık adına kayserin işini kaysere veriniz." sözünü kullananlar, papa ve Ruhulkudüs'ün diğer muhafızları ve aşk, sevgi ve barış iddiacıları, Eski Roma İmparatorluğunun siyasal kurumlarını tesis edenlerdir. Özgür düşünen
aydınlar, böyle bir dinî rejime karşı, tabiatıyla halkın kurtuluşu için "dinin siyasetten ayrılması” ilkesini ortaya atmışlardır. Dinin
siyasetten ayrılması; aydınları, özgürlükçüleri, filozofları, düşünürleri, bilgin ve yazarları, sanatçıları, hatta halk kitlelerini hayatın bütün işlerine; zevk ve estetiğine müdahele eden, toplumu ölümcül bir sıtmaya maruz bırakan, aklın önüne yüzlerce engel ve tuzak çıkaran sert siyasal ve sosyal Kilise esaretinden bir defada kurtarır. Katolik egemenlik ve baskı altında yaşayan, sürekli katliam ve işkencelere maruz kalan dinî azınlıklara kurtuluş getirir. Dehaları, özgür düşünce sahiplerini kurban eden engizisyon mahkemelerinden kurtarır. Bundan da önemlisi, Kilise düzeninde, siyasî hakları olmadığı gib İncil dili(!) olan Latince yerine kendi millî dilleriyle yazma ve konuşma hakkmdan yoksun olan milletlere, Roma Kilisesinin bu istilacı boyunduruğundan
kurtulmalarına ve Hıristiyan Latin İmparatorluk yönetimi yerine millî hükümetlerin geçmesine izin veriyordu.