“Pek hoş!” dedi Gandalf. “Ama bu sabah duman halkaları üflemeye ayıracak zamanım yok. Düzenlediğim bir serüvene katılacak birini arıyorum ve birini bulmakta çok zorluk çekiyorum.”
“Öyledir herhalde –bu civarda! Bizler sade, sessiz, sakin kimseleriz ve serüvenlerle işimiz olmaz. İğrenç, huzur bozucu, rahatsız şeylerdir onlar! Adamı yemeğe geç bırakırlar! Milletin onlarda ne bulduğunu anlamıyorum,” dedi bizim Bay Baggins ve başparmağını pantolon askısına takarak daha da büyük bir duman halkası üfledi. Ardından o sabah aldığı mektupları çıkardı ve ihtiyar adama artık kulak asmıyormuş rolü yaparak okumaya başladı. Adamın pek kendisine göre olmadığına karar vermişti ve gitmesini istiyordu. Ama ihtiyar adam yerinden kıpırdamadı. Hobbite hiçbir şey söylemeksizin, asasına yaslanarak bekledi, ta ki Bilbo kendini epey rahatsız, hatta biraz huysuz hissedene dek.
“İyi sabahlar!” dedi nihayet. “Burada serüven filan istemiyoruz, sağ olasın! Şansını Tepe’nin ardında veya Nehir’in ötesinde deneyebilirsin.” Bunu söylerken konuşmanın sona erdiğini kastetmişti.
“İyi sabahlar lafını ne çok şey için kullanıyorsun!” dedi Gandalf. “Şimdi de benden kurtulmak istediğini ve ben buradan gitmedikçe sabahın iyi olmayacağını kastediyorsun.”
“Hiç de değil, sevgili beyim! Bakalım, adınızı bildiğimi sanmıyorum...”
“Evet, evet, sevgili beyim –ben ise senin adını biliyorum, Bay Bilbo Baggins. Sen de benim adımı biliyorsun, o ada ait olduğumu hatırlamasan da. Ben Gandalf’ım, Gandalf da ben demektir! Güzellergüzeli Took’un oğlu tarafından kapı kapı dolaşıp düğme satan biri gibi iyi sabahlanacağıma dünyada inanmazdım!”
Sayfa 13 - İthaki Yayınları, Çevirmen: Gamze Sarı Özgün Adı: The Hobbit İthaki Yayınları - 562 3. Baskı, Aralık 2009, İstanbul E-kitap: 1. Sürüm, Şubat 2015 Aralık 2009 tarihli 3. baskısı esas alınarak hazırlanmıştır.)