Gerçekten de yakından bakılınca hiç zorlanmadan larkedilir:
Marx’ta, ilk (felsefi) kanı, genel olarak proleteryanın ve özel
olarak her proleterin bir beceriler bütününü geliştirme amacıyla
üretici güçlerin bütününe egemen olabilme zorunda olduğudur.
Bu, eğer proleterya özüne ulaşmak istiyorsa, gereklidir. Tarihsel
sürecin çözümlemesi bu ilk kanıya göre yapılacaktır. Marx,
proleterleşmeyi, varlığının bilincinde olan bir proletarya doğurduğunu,
yani, onu (proletaryayı) «varlığını güvence altına alabilmesi*
ve olması gerekene dönüşmesi için zorladığını gösterecek
biçimde tanımlar. Bununla birlikte, tarihsel çözümleme, öylesine
zayıftır ki olguların incelenmesinden, temellendirmesi gereken
savm çıkarılmasına olanak vermez. Marx, çözümlemesi
ilk düşüncesini özündo zenginleştirmeksizin, sonuçta başta ileri
sürdüğü şeye varır.
Bunun nedeni, olgular düzeyinde hiçbir şeyin, bu düşünceyi,
ileri sürdüğü dönemde doğrulamamasıdır. Proletaryanın büyük
çoğunluğu, köylülerden ve aletleriyle meslekleri ellerinden
alınmış, yıkıma uğramış küçük sanatkarlardan oluşuyordu. Manüfaktürlerde,
madenlerde, atölyelerde iş, çoğunluğu çocuk
ve kadınlardan oluşan kişilerce yapılıyordu. Adam Smith, pek
çok fabrika sahibinin «yan budala» işçiler çalıştırmayı tercih
ettiğini kaydeder ve Marx’in kendisi de Kapital'de, gerek manifaktürlerde
gerekse otomatik denilen fabrikalarda işçi emeğini,
işçilerin entelektüel ve bedensel kabiliyetlerinin, sakatlanması
biçiminde tanımlar. Fabrika «hilkat garibeleri», «bağımsız bir
şey yapamayan» kişiler, «tıfıllaşmış», «yoksullaşmış», «tümüyle
askeri bir disiplin»e koşulmuş insanlar, yani kısacası, «üretim
araçları bütününü» kendine bağımlı kılan ve «artık hiçbir sınır
tanımayan bir etkinlik» çerçevesinde kusursuz kişisel tamamlanmasını
gerçekleştiren ideal proleterin tem tersini üretir.
Ancak on yıl kadar sonra, ileride anarko-sendikalizmin
başını çekecek olan, çok yönlü ve meslekten işçilerin oluşturduğu
bir sınıfın mevcudiyeti karşısında, Marx, Grundrisse lerde,
proleterlerin kendiliğinden-özgürleşme yeteneğiyle özyönetimci
eğilimlerinin maddesel temelini keşfedebildiğim düşünür; üretici
güçlerin gelişmesinin, askeri biçimde yönetilen niteliksiz kol iş24
Elveda Proletarya
çilerinin yerine, aynı zamanda hem kol hem de düşünce yeteneğine
sahip, ileride üretim sürecine egemen olacak, karmaşık
teknik bütünler üzerinde denetim kuracak, kolayca bir işten
öbürüne, bir tür üretimden öbürüne geçebilecek çokteknikli işçilerden
oluşan bir sınıfı getireceğini öngörür. Fabrika despotluğu,
üretim subayları ve assubayları ortadan kalkacak, hatta
bizzat patronlar gereksiz asalaklar olarak görülecek ve «birleşmiş
üreticiler» özyönetimsel iktidarlarını fabrikalarda ve toplumda
kullanacaklardır.