Mana arıyorum, baktığım gözde, burnuma gelen kokuda, dinlediğim seste (sözlerinden bile önce), gördüğüm fotoğraf karesinde ve elbette bir kitapta, dahası bir şairde.. Hep bir mana peşinde giderim, okurken bir kitabı. "Sanat, sanat için" değildir benim dünyamda, "sanat, benim için"dir. Ben, toplumum.. "Toplum için."
Pulbiber Mahallesi'nin sokaklarında geziyoruz usul usul. Şair tutuyor elimden, iç dünyasını gösteriyor, mertçe.. Ama burası bira kokuyor. Burası mana barındırmıyor.. Şairden beklentim gülistan gezmek iken, bana içki sofralarını gösteriyor. Midem bulanıyor. Ben.. Buraya ait değilim.
"Bu sadece bir bardak biradır.
Hayır o biradır.
Hayır sadece bir bardak biradır.
Hayır o biradır." (45)
Fakat ortak yönlerimiz bulunuyor şairle, tamamen ayrı dünyaların insanı değiliz. Kalbini açıyor bana:
"Kimbilir bu gidişin dönüşü olacak mıydı?" (33)
Anlıyorum ki yaralı bir serçeyle birlikteyim, kalbinden.. Ama cevabı söyleyemiyorum, bilsem de. Tebessüm edebiliyorum, sadece.
" 'Tanrı'nın olmadığı bir Dünya'da fazladan bir yığın aşk vardır.'
Sözün aslını araştıracak takatim yok." diyor. Keşke araştırsaydı diye geçiyorum içimden. Umarım anlar, bir gün..
Ve güldürüyor beni kimi zaman:
"Noel Babalar sakallı değil sakarlar, biliyor musun, dedim Zeyna'ya
Traş olurken yüzlerini kesip bir paket pamuk yapıştırıyorlar
esasında
Aslında kaymak gibi adamlar." (35)
"Ciğerlerimin filmini çektiler
Ciğerlerim artiz oldu icabında" (98)
"Şak şuka şak şuka şak şuka şaka da şukaaaaaaaaaaaaa." (48)
Bir soru soruyor bana:
"Önceki hayatımda cennette selpak satan bir cenin miydim acaba?" (71)
- Önceki hayat? Reenkarnasyondan mı bahsediyorsun, diyorum. Gülüyor. Anlıyorum. Anlatmasa da..
"Şahit yazarlar diye korkmadan izledim kavgayı
Ben doğuştan şahidim.
Sivilceden fışkıran irin gibi aniden anlatırım her şeyi
Kim ne derse desindi." (73)
Tebessüm geçiyor yüzümüzden.
- Bende doğru bildiklerimi söylerim kimin ne dediğine aldırmadan ama kendimi hiç sivilceden fışkıran irine benzetmemiştim, diyorum.
Gülümsüyor yine. Bu ona çok yakışıyor. Gülüşünde bambaşka bir sıcaklık var..
"Kazaya imanım tamdı, müşriktim kadere karşı." (75) diyor.
Yüzüm düşüyor, neşem kaçıyor. Özlem'in gözleri geliyor gözlerimin önüne. "Sabret, lütfen.." dercesine bakıyor. Derin bir nefes alıp dinlemeye devam ediyorum.
"Tanrı olsaydı kesinlikle kitap yazmazdı. Olmadığını buradan anlıyoruz." (83) diyor. Hüznüm artıyor. Kopuşu görüyorum. Ellerimiz ayrılıyor sevgili Madak'la. Uzun sürmeyecekmiş demek bu yolculuk..
İçki kokusu gelirken ağzından, devam ediyor: "Bir nebze olsun saçmalamayı bıraktım." (83)
Bu kokuyu ilk kez duyduğum ân'a dönüyorum birden. Antalya. Deniz. Güneş. Sıcak hava. Açık kadınlar. Sarhoş adamlar.
Ah Didem..
"İçime dokunan bir halin vardı." (96) diyor. İrkiliyorum sesiyle. Etrafıma bakınıyorum, cümlesinin muhatabını aramak için. Kimse yok. Bana söylüyormuş meğer. Ayrılık çökmüş yüzüme. Anlıyorum. Anlıyor, üzülüyor.
Ve şimdi onun hali benim içime dokunuyor.
"İyiyim falan diyorum sana ama
Bunlar hep sen yanımda olmadığından." (105) diyor.
Gönül almayı pek iyi beceriyor.
- Bana yazsaydın, sana hep cevap verirdim, diyorum.
"Kalbine mektup yazamıyor insan." diyor. (102)
Beni kalbinde biliyor. Mutlu oluyorum.
"Birleşebilir mi aşk ihtirasla. O güzel başını göğsüme yasla." (82)
Gülümseyerek ama içten içe hüzünlü olarak kalkıyorum yanından:
"Ben buranın değilim, Didem." diyorum. "Hoşçakal."
Okuduğunuz için teşekkür ederim. :)
Not: Özlem'in tavsiye ettiği bir kitap olması nedeniyle söyleyeceklerimi yumuşatıcıya batırarak söylemeye gayret ettim.
Not 2: Tırnak içinde yazılanların yanındaki sayılar, tahmin edeceğiniz üzere sayfa numarasıdır.