Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Haziran 2018 Hikaye Etkinliği
Yazar: https://1000kitap.com/KadimTataroglu Hikaye Adı : Biblo Link: #30128245 “Biraz da kil alabilirmiyim?” -"tabi ki, ne kadar lazım?..” “Yani.. , - bilmiyorum ilk defa yapacağım"... O an sanırım Bilgin’in neler düşündüğünü anlamışsınızdır. Ya bu adamı burada boğmak istemiştir ya da terslemek fakat o aksini yapmış daha nelerin olacağını da şimdiden sezmiş sükûnet ile alışverişine bir heyecan ile devam etmişti.. -“Heykel mi yapacaksınız" “Gibi" -“Büyük mü olacak?, çuvalla da satış yapıyoruz.." “Bu kadarı yeterli...” İş ücreti ödemeye geldiğinde . Avazı çıktığı kadar bağırmak istemişti belki de.. “İndirim de mi yoktu?” -"Normal Efendim..” Kapıdan çıkınca üzerinden bir yük kalkmıştı. Şehir de bulabileceği tek malzeme dükkanı buydu ve tek umudu da bu dükkan da gizliydi belki de... Evinin penceresi Limana doğru bakıyordu. Belki de babasında kalan yadigar bu virane de kim bilir. Ne anılar geçmişti... çocukluklar koşuşturmalar... Belki de Şehrin en sakin mahallesi ve de en güzel manzara tamamen onlarında... Babası vefat edene kadar bu ev hiç sessiz kalmazdı. Çocuk sesleri çığlıklar, koşuşturmalar, melekleri kıskandıracak şekil de olan her şey bir ölümle değişivermişti. Sağ tarafına pencereyi almış biblo ile savaşırken ona nasil olur da Maviş'i benzetecekti bir türlü aklı almıyordu. Fakat bir umut vardı. Ya yapacaktı ya da yalnız kalacaktı. Bir ses ona haykırıyordu, her zaman olan değil di, hatta olası bir durum bile değildi.. -“Bilgin evde misin?.” Kalbi güm güm atıyor oldu bir an. Bu sesin bura da ne işi olabilirdi... Sonra bir kaç fısıldaşma ve gülüşme sesi duydu... .. "Evet ?” -“Gelmiyor musun?" “Nereye?" “Limana!..” Başını kaldırdığın da ne yapacağız Liman da demek yerine sessizce bakakaldı derinden , sessizce gözleri doldu ağlamak yerine, tebessüm etmeye başladı., güçlü bir delikanlıydı Bilgin. Babası da kaptandı ve son yolculuğuna uğurladığın da bir daha geri gelmemişti. Bırakacaktı Kaptanlığı ama... “Yolcu gemisi.!” Kısık bir sesle söylemişti bunu her şeyi herkesi unutmuştu... “Bu çocuk kafayı yedi, bizi duymuyor bile, Kaan..!” Fakat Bilgin ne Kaan'ı ne de Mavişi duymuştu. Maviş ve Kaan gülüştüler ve koşarak limanın yolunu çoktan tutmuşlardı... Zehra gerçekten güzel bir kızdı imrenilecek güzellikte. Ulaşılması kolay bir kızdı zor kız değildi. Fakat bu Bilgin için uçurumun dibinde durmaktı. Mavi gözlerinin ötesine geçemiyordu. O yüzden de Lakabı Mavişti.. “ Nere de kaldın Bilgin?” “Evi topladım , ancak!..” - Bir bankta oturmuşlardı o gün ve koca gemiyi izlerlerken, Bilgin çoktan Mavişin gözlerinde o gemiyi yüzdürmeye başlamıştı bile... Karanlık yola koyulmaya başlamadan , denizin dalgaları gençleri çoktan evlerine uğurlamıştı, özellikle de Bilgin'i... -- Bilgin neler yapacağının heyecanı sarmıştı uykusuz kalmıştı hatta uyukluyordu. Elinde topraktan harika bir figür belirmişti.. tamam belirmemişti. Ama yüzünü güzel yapmıştı. Benzer gibiydi. Fakat bir avuçluk biblo da Maviş kilo almıştı bu da onu hiç rahatsız etmiyordu... ---Her şey bitmiş değildi olayın en büyük yüzünü unutmuştu ve bir büyük başka yüzü daha vardı... Bibloyu nasıl fırınlamazdı?.. Biblo boyanmayacak mıydı?.. .... Boya siparişi kargo ile gelmiş fakat mavi boya, diğerlerinden farklıydı telefon açarak neden farklı olduğunu sormuş bilgi almış bir sorun yokmuş yada şimdilik yoktu. Bir güzel çiçekli böcekli bir elbise boyamış ufak bir karışımla arzu ettiği gözleri de yakalamış ve bibloyu nereye giderse götürmeye başlamış.. Onunla yatağa girip Mavişle konuşamadık neler varsa bibloya anlatıyor bahçe de karşılıklı çay içmeye kadar vardırıyordu olayı... Mavişe'e özlemi bitmişti belki o kadar arzu etmiyordu mavişi. Zehra'yı görmek bütün bir hasletini, özlemini, hasretini, duygularını bir bibloya sığdırmıştı çoktan, yada öyle sanıyordu .. Bir kaç hafta ne Kaan 'a ne de Zehra'ya ihtiyaç duymuştu... Bir gün öğleden sonra Kaan eve gelerek Bilgini çağırmış öldün mü, ruh ’unu kim çaldı oğlum senin diye serzleniş te bulunmuş. Çay bahçesinde oturup sohbet ederlerken farklı bir duyguya kapıldığını fark etmişti. Ondan artık kurtulmuştu ilgi duymuyordu ya da hevesti. Ya ona açılıp kendini komik duruma düşürseydi veya kalbini çalsaydı Mavişin . Bu daha ağır olmaz mıydı... Yağmur şiddetini arttırmış yağıyordu fakat bir ara durur gibi oldu. Kaan ve Zehra biraz daha kalma kararı verdiler Bilgin evin yolunu tutmuştu., yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Ayağı kayıp yere düşmüş fakat çabuk toparlamıştı. Eve girdiğin de banyo yapıp üzerini değiştirmişti. Çantasına uzanıp bibloyu alı... Alır gibi olmaya çalışmış... Nasıl yaaa.. Kafasını neredeyse çantanın içine sokarcasına bir hışımla bakar ve biblo erimiştir yağmurla beraber, birde yere düştüğün de ezmiştir bibloyu ... Bilginin neler yasadığını anlatmak aslında işime gelmiyor . Ne algıladıklarını ne ağladıklarını kelimelerle anlatmak mümkün... Bütün umudunu yitirmişti... ve kendine saygınlığını da.. Bahçe de KİTAP okurken buldu Maviş ve Kaan iki hafta sonra nere de olduğunu merak ediyorlardı... Kafasını kaldırdı ve baktı Kaan a gözleri Maviş i arar gibiydi gelen Zehra’ydı maviş yoktu.. Maviş toprak olmuştu Zehra güzelleşmişti.. ---------- Bu satırları tek tek okurken Bilginin hayatından daha neler olduğunu çok merak etmiştim. Nasıl oluyor da bir insan bu kadar aciz olabiliyordu bilmiyorum. Daha kendi özürlerinden bahsetmemişti sayfalardan dökülen hikayesinde. Acaba dahası mı vardı yada daha neler yaşayacaktı, neler yaşanmıştı. Anlattıkları gibi bir aşk varmaydı. Saat sabahın üçü ve ben bir insanın hayatını okuyordum. Belki doğruydu belki yanlış bilemiyorum ama hem hikayenin devamını merak ediyor hem de sabah hastaneye gitmem gerektiği için uyumak zorunda hissediyordum kendimi. Arkama yaslandım ve hikayenin kalan yerinden devam etmeye karar verdim ya uyurdum yada bu günlük yada kitap, hikaye, roman, aşkın destanı mı ne derseniz deyin beni kendimden alıp götürmüştü. Ah! Uyku... ... Belki de bugün toprak olan Mavişin bende esasın da hiç bir anlam ifade etmediğini düşünüyordum. Kaan wc gitmeye karar verdiğinde Zehra’ya bu güne baktığımdan daha farklı baktığımı fark ettim. Öyle ki daha çok bağlanmıştım içim yanıyordu kalbim daha çok güm güm atıyordu. Peki beni bu halde kabul eder miydi ki asla. O harika endamıyla, bense bir kol eksik. Ah! Şu kolum olsaydı olsaydı, olsaydı da bir adım geride kalmasaydı. .... Sabah saat 8 olmuştu apar topar yarım yamalak bir halde üzerimi giyindim çorabımın kaçtığını bile fark etmemiştim. Gözlerimi açamıyordum bile lavaboyu zar zor bulmuştum . Arabaya bindiğim de bunun pek mantıklı bir şey olmayacağını düşünerek çantamdan telefonu mu aradım. Bu güne kadar bir defa bile hastalarımı bekletmemiş ben nasıl olur da bugün geç kalma lüksüne sahip olmuştum. Ve telefonum yoktu çantamda... Bin bir zorlukla açmaya çalıştığım kapıyı artık tekmelemeye başlamıştım. Telefonu her zaman ki gibi masaya bıraktığım için hiçte zor olmamıştı taksici Mehmet Beyi aramam. Mehmet Bey e ne kadar minnettar olduğumu size anlatmama gerek yok her halde tam zamanın da girmiştim hastaneye. Her zaman ki rutin günlerden biriydi. Bir doğuma girmiş Dünya’nın en güzel varlığını bu gün öğlen 13:10 da kolay bir doğum ile atlatmıştım. Fakat öğlen yemeğimi o gün hiç yemedim, yemek te içimden gelmiyordu. Duyduğum doğruydu Bilgin'in sol eli yoktu. Doğum esnasın da hemşirenin vurdum duymaz tavırları Bilgin'i bu hayattan tamamen arındırmıştı belki de. Kurtlar gibi acıkmıştım ve iştahım yoktu. Deniz kenarın da ki Heybetli Cafe de yorgunluk çayı içmem (4 bardak) iyi gelmişti ama midemin bulanmasına da sebep olmuştu. Aklıma o muazzam kitap gelmişti. Hızlı bir zengin kalkışı yapmam bana pek iyi gelmedi. Başım dönmüştü ve sendelemiştim. Öyle ki zenginlik bana göre değildi. Maaşımın ufak bir kısmını Çocuk esirgeme kurumuna düzenli olarak yollardım. Benim olmayan bu emanetlerden biraz da şekerleme alır sokakta top oynayan yaramazlara ve tabi ki Dünya tatlısı kızlara armağan ederdim. Napayım ben böyleyim çocukları seviyordum... Benim de olsun isterdim ama ne yapalım kısmet değilmiş... Eve vardığım da kendime bir mantı yapmaya karar verdim bol tere yağlı. Bu mantı bana iyi gelmişti. Kahve mi yapmıştım ve de sigaramı yakmış balkona çıkmış denizin bende ki hikayeyi anlatır gibi yalnızlığımı yüzüme vuruyordu. Acaba gerçekten aşk var mıydı. Kitabı okumaya koyulu vermiştim çoktan... ... O an Zehra'ya açılmak istedim ürkerek ama o arada bütün cesaretimi kahkaha atarak gelen Kaan bütün ömrümü tek celse de hükme dökmüş kalemimi kırmış gibi yada kalbimi sökmüş gibi öylece oturuvermişti yanıma. Sırtıma bir el hareketi ve neyin var bakalım dostum bu günlerde bir garipsin, yoksa bir kız mı hım diye bir de alay etmesi benim tansiyonumu da kalkanlarımı da saf dışı bırakmıştı öyle ya bir sakata kim bakardı. O ara da beni Zehra'nın süzdüğünü fark ettim. Meşrubatlarımızı içtikten sonra denizin serin serin esmesinin beklerken, aksine sıcak bastırmıştı iyiden iyiye. Eve gittiğimde duvarın karşısın da öylece bakan annemin bana baktığını fark ettim bu gün. Özleyen gözlerle bakmıştı sanki bana yada acıyan gözlerle bir ic geçirdim derinden derine pencereye doğru yürüdüm ve az evvel sanki başka yerden gelmiş gibi denize baktım acaba hangi denizi seyrediyordum acabalar başladı bir anda içimde . Acaba Zehra anlamış mıydı acaba bende gönlü var mıydı acaba, acaba, acaba... .... Buraya kadar her şey normaldi. Normal olmayan bundan sonra ki sayfalarda saklıydı... ... Bu gün hayatımın en kötü günü, bu gün benim ölüm günüm, bu gün benim yok oluşum, mahvoluşum bugün bütün denizler üzerime gelse tufan çıksa dalgalar şu karşı da ki o kocaman Gökdeleni yerle bir edecek boyutta olsa korkmam ağlamam ağlaya... .... Ben buraya kadar okuyabildim, okuya-bildim diyorum çünkü orada ki birkaç yaprak mürekkebe bulanmıştı. Öyle ki seçebildiğim kelimeler vardı fakat orta da tamamı okunacak bir cümle yoktu. Ya bütün göz yaşlarını buraya kusmuştu yada su dökülmüştü sayfalara... Biraz araştırdım olayı olanları ne olup bittiğini. Zehra öğrenmiş Bilgin'in ona olan duygularını öğrenmiş, öğrendiğinin gecesi bisikleti ile Bilginin yanına gitmeye karar vermiş annesi babası da Bu saatte evden çıkmasına müsaade etmese de kimseyi ne dinlemiş ne de duymuş. Zehra'nın bu bilgiyi kimden aldığını öğrenemedim. Kaan denilen genci de görmedim. Zehra hiç yapılmayacak bir şey yapmış ve caddeyi frensiz dönmeye karar vermiş ya da frenler tutmamış caddeden gelen bir aracın altında kalmış. Hastaneler ameliyatlar iki ayağının kesilmesine mani olamamış ve tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş... Benim bildiklerim aşşağı yukarı böyle.. Son bir kaç sayfayı söyle kısaca anlatmak istiyorum size. Bu gün benim en mutlu günüm. Bugün benim doğum günüm. Bugün hayatım da çok büyük iki değişiklik yapıyorum. Bana uğursuz gelen bu şehri bir daha geri dönmemek üzere terk ediyorum. Bir türlü yüzümü güldürmeyen hayatımı hep bir savaş ve alay içerisinde geçirdiğim şu eşsiz manzarayı terk ediyorum. Çocukluğumun hayallerimin umutlarımın düşlerimin incinmeyeceği mutluluğuma bir daha gölge düşmemesini ümit ederek gidiyorum. Annemi, babamı benden alan ardından da beni lise çağlarına kadar bir zorluklarla büyüten babaannemi alan bu topraklardan, sarhoşluktan elimi-eteğimi çekerek gidiyorum. Mavinin sadece bana bakan yanını alarak gidiyorum. Özgürlüğün, huzurun var olabileceği yerlere gidiyorum. Uykusuz kalmayacağım sabahlara kadar ağlamayacağım yastığıma başımı koyduğum da gözlerimi kapamadan sohbet edeceğim güleceğim, ben güldükçe o Mavi deryalarda huzur bulacağım ve gözlerimi kapayıp açtığım da gözlerime uçsuz bucaksız denizimi Mavişimi de alıp gidiyorum. Bugün benim doğum günüm. Sandalyeye mahkum olan mavişimle ömür boyu mesut olacağım imzamı attım. Son satırları mı yazdım ve gidiyorum. Umuda yolculuğa gülmek için evlendiğim Mavişimle gidiyorum. Şu kitabı, şu evi şu pencerenin manzarasını çöpe atıp gidiyorum. Dünya’nın en güzel Manzarasını da yanımda götürerek gidiyorum...
··
137 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.