Yazarın ilk kez okuduğum kitabı. "Bir Psikiyatristin Gizli Defteri" gibi Psikolojik bir roman olduğunu düşünerek aldığım ancak ilk başlarda yazılarına alışık olmadığımdan beğenmesem de ortaları ve sonlarına doğru -özellikle son 40-50 sayfaları- oldukça müthiş anlatımına sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. Yazar çocukluğunu, okuduğu okullarını, ailesini, evliliğini ve çocuklarını güzel bir şekilde anlatmış. Gittiği gezileri, hastalarını, arkadaşlarını da ayrıntısına anlatması oldukça güzel. Yazdığı eserleri, nasıl kurguladıklarını da tek tek anlatmış. Başta biraz bilimsel dilleri kullanıp, okuduğu kitaplardan cümleleri kullanması okuyucuya yabancı gelebilir ve özellikle Varoluşçu Felsefenin Psikolojisine etkilerini, sorgulamalarını da güzel bir biçimde aktarmış. Orda dikkatimi çeken olaylardan bazıları; Kendisi tıp fakültesindeyken okuduğu Camus, Sartre gibi yazarlarının kitaplarını kendisi beğenirken ve Varoluşçu felsefenin psikolojisine önemini vururken, kendi gibi psikoterapist arkadaşları bu kitaplara burun kıvırması. Felsefe tüm bilimlerin atası olduğu halde Psikolojiyi salt bir düzene sokup ayırmak o arkadaşlarına yakışmayan davranışlardır. Diğer olay ise, sonraki olaylarda yeni yeni psikolojik alanda gelişimlerde ayak uydurmakta zorluk çeken Yalom, artık psikoterapi yerine psikolojik haplara yöneldiğini belirtir. Artık insanlar konuşmak,anlaşılmak, empati kurmak yerine yalnızlığı içinde yaşayıp hapların tedavisi altında gününü geçirmekte olduğunu eleştiriyor. Genel olarak güzel bir kitap, ancak bence bu kitap, yazarın tüm kitapları okunduktan sonra ve Camus-Yabancı, Sartre-Bulantı, Kafka-Dönüşüm, Nietzsche-Zerdüştü ve Dickens'in İki Şehrin Hikayesi adlı kitapları okununca daha aşina olunacağı kanısındayım.