Bazen umudumuzu kaybediyoruz, bazende kaybetmeye göze alıyoruz.
Sabah saat altıda kalktım. Kahvaltımı hazırlamaya başladım. Öncellikle çayımı demledim. Mis gibi çay Kokusu tüm evi doldururken domates ve salatalık doğradım. Sofraya zeytin, peynir, reçel koydum işte kahvaltım hazırdı.
Hazırladığım kahvaltıya baktım ve işte benim zevkim de bu diye düşündüm. hayatımın basit zevkleri. Gün normal başlamıştı tuhaf olan herhangi bir şey yoktu. Ekmeğime tereyağı sürdüm, çayımdan bir yudum aldım.
Tuhaf olan ne yersem yiyeyim hiçbir şeyin tadı yoktu.Çünkü bir gece önceki okuduğum kitapta, Umut ile ilgili hikaye okuyordum aklıma birden şu soru gelmişti.
Umut kaybedilir mi? Belki saçma bulacak, belki de ilginç bulacaksınız, belki de siz de umudunuzu kaybettiniz...
Ne kendimizi anlıyoruz, ne de bir başkasını.İşte bu yüzden hayat gitgide manasızlaşıyor.Çünkü sadece hayatın olumsuzluklarını, kirli yanlarını yaşıyoruz.
Halbuki hayatta umut edilecek bir sürü güzellikler var.
Çiçekler açıyor, çocuklar gülümsüyor, yağmur yağıyor, güneş doğuyor, yıldızlar göz kırpıyor...
Hayatın yazı ayrı güzel; denizin meltemi, dalgası ayrı bir güzel. Ancak bunları fark edebilmek için görebilmek gerekiyor.
Bunları göremiyorsak, bir anlamda bakar kör sayılmaz mıyız?
Kuşların rengi ve ahengi ile uçuşu da, ötüşü de ayrıdır...her mevsim ayrı öterler. Her sabah kuşların ahenkli ritmiyle uyanmak sadece duymayı bilenler için ayrıcalıktır...Neredeyse çoğumuz kuşların ritmini duymuyoruz.
Kuşları duymadığımız gibi, çevremizi ve ailemizi de dinlemediğimiz için duymuyoruz.
Umut etmekten korkuyoruz. Anlayacağınız umutlansak bile sönmeye başlıyor umutlarımız...
Elimizdeki güzelliklerle zenginlikleri fark etmediğimiz için, umudumuzu da yok sayıyoruz.
Ve etrafımızdaki insanların hallerini idrak etmeden yaşıyoruz... Bazen umudumuzu kaybediyoruz, bazende kaybetmeye göze alıyoruz.