Toplumun geneli şiiri, edebiyatın en basit türü olarak gördüğü bir gerçek. Çoğu kişi şiir okumayı vakit kaybı olarak görür hatta haddini aşarak ben de yazarım ne var deme gafletinde bulunanlar bile fazlacadır.
Şiir öyle çok kolay yazılan bir şey değil. Şiirin ayrı bir lezzeti vardır ve her şiirde o tadı alabilmek imkansızdır. Ve de bugün basit görülen şiir konusu için geçmişte pek çok zorluklar yaşamış şiirler aynı zorlukları aşarak bugünlere gelmiştir. Zorlukların yanında güzelliklerle gelen şiirler de var elbet.
Peki nedir bu zorluklar ve güzellikler derseniz eğer bu kitabı okumanız gerekir. Özdemir Asaf - Lavinia, Nâzım Hikmet - Kurtuluş Savaşı / Kuvayı Milliye, Ahmed Arif ve 60 baskı yapan tek kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim, Melih Cevdet Anday - Tohum, Orhan Veli Kanık Efsane ve Sereserpe, Necip Fazıl Kısakürek - Kaldırımlar, Yahya Kemal - Bir Rubai şiirleri ve Oğuz Atay Tutunamayanlar romanı.
Kitabı çok fazla beğendim. İçindeki fotoğraflara bayıldım. Kitapların ilk baskı kapakları ve şairlerin şiir kurma notları ve aktarılanlar muhteşemdi. Tek eleştirdiğim konu az şiire yer vermesi oldu.
Kitaptan hoşuma giden bir bölümü yazmak istiyorum.
Yahya Kemal vapurda karşılaştığı Orhan Veli'ye ‘Yeni şiirler var mı? diyor.
'Var.' diyor Orhan Veli
‘Bir tane lütfetmez misiniz?’
Orhan nazlanmıyor.
‘Hay hay, üstadım’ diyor. Başlıyor okumaya.
Şiirin adı Efsane'dir.
'Çok güzel...’ diyor Yahya Kemal. Sonra duruyor, birkaç söz daha söylemek gereğini duyuyor:
‘Orhan Bey, biraz daha gayret etseniz, bu sahada bizi geçeceksiniz.’
‘Üstadım, biz bunları ciddiye almıyoruz ki, karalama olsun diye yazıyoruz.’
Bu cevap karşısında Yahya Kemal donup kalıyor. Oldukça da kızıyor.