Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Temmuz 2018 Deneme/Hikaye Etkinliği
Yazar:
Kevser S.
Kevser S.
Hikaye Adı : Burası Dünya Link: #31090211 Müzik Parçası : Dünya Üzerinde iki ceylanın burunlarını dokundurdukları tasvir edilmiş duvar halısının altındaki, yeri uçtan uca kaplayan minderin üzerine oturmuş, rahlesinin üzerinde bulunan ibranice bir metni duyulabilecek bir tonda okuyordu. O kadar dalmıştı ki yağdan düşmüş cızırdayan kapıyı açıp içeri girdiğimi fark etmedi bile. Yüzündeki ifadeden okuduğu şeyi yaşadığını görebiliyordum. Gözlerini sürekli kapalı tutuyor, kaşlarını kaldırıp indiriyor, ara ara dudakları büzülüyordu. Terliklerimi çıkarıp hasır halıya batsığımda dışarıdaki o bunaltıcı çöl sıcağını unuttum. İçerisi o kadar serindiki gece uyuyamadığımdan kafamı onun dizine koyup uyuma isteği uyandırdı. Yavaşça yanına ilerledim ve soluna oturdum. Kabartmalı yazıları sağ elinin işaret parmağıyla takip ediyor ve hiçbirini kaçırmıyordu. Bir kaç dakika sonra okumasını bırakıp bana döndü ve "Hoş geldin kızım" dedi. Elini yüzümde gezdirip hafifçe yanaklarımı okşadı. Ellerini iki yanağımda sabitledi göremesede gözlerimin içine baktı. "Uzun zaman oldu. Seni çok özledik. O olaydan sonra bir daha gelmezsin sanıyordum. Bazen dünyada olduğu unutuyorum" dedi. Ah! O olay, her gece beynimi kemiren ve hâlâ neden hayatta olduğumu düşündüren olay... Gözlerim dolmuştu yine, babama sarıldım sıkıca kokusunu içime çektim. Sekiz yıl olmuştu ve ben bu kadar özleme kendimi nasıl alıştırmıştım bilmiyorum. "O nerede" diye sordum. "Dışarıda deve sağıyor" dedi. 8 yıl önce, 11 yaşıma basacağım gün, sabah erken uyanmıştım. Henüz karanlık denebilirdi. Lavaboya abdest almaya gittim. Dönüp namazımı kılmaya başladım. Yeni başlamıştım ki dışardan bazı seslerin geldiğini duydum. Hızlıca kıldığım namazın kabul olması için duamı edip seccademi solumda duran cam sehpanın üzerine bıraktım. Sesler kesilmişti. Tekrar odama gidip uyuyacaktım ki aynı sesleri yeniden duydum. Merakıma engel olamayıp önce pencereden dinledim "şşşş sussana! Sus diyorum sana!" sesler beni biraz ürkütmüştü. Dışarı çıkıp ne olduğuna bakmak istiyordum ve isteğimi yerine getirdim bir anda kendimi onların arkasında buldum. Annem ve amcamın... Çığlığı bastığım gibi babam yanıma koştu. Deve sütlerini ısıtıp mayaladığımız evden ayrı yapılan küçük bir odaydı orası. Babam annem ve amcamın yayına gitti. Bir kaç dakika öylece onlara baktı. Sonra sadece suratlarına tükürmekle yetindi. Dönüp bana doğru baktı ve bir anda yere yığıldı. Koşup yanına gitmek istedim ama ben o gün üçündende nefret etmiştim. Babamın bir suçu yoktu elbette o şeytanı sevmekten başka. Kapıda duran ve geçen yıl çöle ulaşımımızı rahatlatsın diye babamın amcama aldığı arabaya doğru götürdüler. O gelip elimden tutu ve arabaya bindirdi benide. Yaklaşık on beş dakika sonra hastanedeydik o arada babam arabada bir kaç kez uyanıp "size ne yaptım ben!" deyip tekrar bayılmıştı. Bir kaç saat hastanede bekledikten sonra babamın doktoru olan kadın geldi ve tansiyonun fırlayıp göz sinirleri üzerinde bir şeyler yaptığını ve artık göremeyeceğini söyledi. Yeni bir çığlık daha attım ve sonrasında kendimi bir odada buldum kolumda küçük bir sızı hissediyordum. Sakinleştirici yapmış olmalıydılar. Bir kaç gün sonra eve döndüğümüzde artık orada nefes alamadığımı fark etmiştim. Babamın hâlâ neden o kadından boşanmak istemediğini anlayamıyordum. Beni Türkiye'ye halamın yanına gördermesini istemiştim babamdan. "Yataktan kalkınca kızım, istediğini yaparım. Ama biraz sabretmen gerekiyor" dedi. Her gece kendimi öldürmek isteği geçiyordu kafamdan ama yapamıyordum. İnsan ne olursa olsun ölmek istemiyordu. Ölmesi gerekenler ölmüyordu. Ölmemesi gerekenler de yaşamanın ne olduğuna anlam veremiyordu... Yaklaşık iki hafta kadar sabretmem gerekti ve sonrasında İzmir'deki halamın yanına gitmek için uçak biletimi almıştık. Artık onların suratını görmek zorunda kalmayacaktım. Bir kaç hafta sonra. İzmir de okula başlamıştım. Halam her şeyi biliyordu. 8 yıl, benim her gece ağlamalarımla ve kendimi sebepsiz yere suçlamamla geçti. Babamla telefonda sürekli konuştuklarını, halamın babama, benim gelişimim hakkında, yakın zamanda üniversitede gideceğim bölüm hakkında bilgiler verdiğini biliyordum. Geçen hafta mutfaktan su almaya kalktığımda yine babamla konuştuğunu fark ettim. Bu defa her zamankinden daha kısık bir sesle konuşuyordu. "Neeee yirmi yıldır mı? Şaka yapıyor olmalısın abi. Hayır hayır! Berre... Berre onların çocuğu olamaz!.. Hastaneye mi gittin, Neden?... Buna inanmıyorum!... Odasında o, az önce uyuyordu... Tamam bu konuyu sonra konuşalım tekrar, benim kafam çok bulandı, görüşmek üzere" dedi ve telefonu kapattı. Az sonra salona halamın yanına gittim. Arkası bana dönük bir şekilde kanepede oturmuş ve kafasını birinde telefon olan ellerinin arasına almış iç çekiyordu. Beni fark etti. Arkasını dönmeden. "Duydun değil mi? Her şeyi duydun!" dedi. Boğazımda bir düğüm vardı yutkunamıyordum. Bağırmak çağırmak istiyordum ama sesimi bile çıkaramadım. "Gel yanıma, otur. Seninle konuşalım biraz" dedi, yanındaki tekli koltuğa geçip oturdum. Gözlerimi dikmiş ona bakıyordum. Öyle şeyler söylemeliydi ki acılarımı dindirmeliydi. Her gece döktüğüm göz yaşlarına bu gece yenileri eklenmemeliydi. Mümkün değil! Öyle cümleler yok. Yanlışı doğruya çevirecek, olmuşu değiştirecek güç yok, yok! "Dünyada her gün 380.000 den fazla çocuk doğuyor, aynı gün daha bir yaşını doldurmamış 22.000 küsur çocuk ölüyor. Bazı ülkelerde kedi ve köpek maması için 600 milyar lira harcanırken her gece 2 milyar insan aç uyuyor. Türkiye'de her 4 saatte 1 kadın tecavüze uğruyor. Daha ergenliğe girmemiş kız çocukları zorla evlendiriliyor... Şimdi belki geçmiş yıllara nazaran savaşsız bir dönem geçiriyoruz ama geçmişten ders alınmadığının işaretlerini yavaştan görmeye başladık. Zamanında milyonlarca insan dersinin rengi farklı diye sömürüye uğradı, köleleştirildi. Kadınlara, Annelere, küçük kız çocuklarına, Hamilelere tecavüz edildi, şikayet etmesinler diye öldürüldüler. İnsanlar üzerinde hayvanlara bile yapılmasını kınayacağımız deneyler yapıldı. Hiçbir suçu olmayan insanlar sırf göz dağı verilmesi adına karadan kilometrelerce uzakta denize atıldı. Diri diri yakılan insanlar oldu. Gaz odalarında, kafa kırıcı, bacak parçalayıcılarla, kafalarına ısıtılmış deriler koyularak, gözlerine eritilmiş gümüş dökülererek ve daha sayamayacağımız türlü işkencelere maruz kalarak ölmeyi istediler. Bunlar sadece tek bir şey için yapıldı 'para=güç' için. Bu insanlar kafayı yemiş olmalı değil mi? Hayır öyle değil! Kötülük aslında bütün insanların içinde olan şey... Onların yerinde olduğun zaman seninde aynısını yapmayacağına asla garanti veremezsin. Burası dünya, burası kötülüklerle dolu! Burada iyiliğinde kötülüğünde âlâsını bakış açına göre bulabilirsin. Hala, bana bunları neden anlatıyorsun diyebilirsin şimdi... Sana anlatmadığım daha milyonlarca kötülük, vicdansızlık, haksızlık, adaletsizlik, gaddarlık, barbarlık var. Demek istediğim kendi yaşadığın sorunu dünyanın en kötü şeyiymiş gibi düşünme, evet elbette çok kötü bir durumdasın bunu anlayabiliyorum fakat daha kötüsüde olabilirdi. Bir gece uyandığında babanın sadece kafasını bulabilirdin yatağında. Ailenden hiç kimse kalmayabilirdi. Annen ve gerçek baban (amca) için bir şey diyemeceğim. Cehennem onları bekliyor buna eminim. Ama seni şimdiye kadar kendi kızı sanan babanı da bu suça ortak etmeni anlamıyorum. Onun hiçbir suçu yok. Baban çok saf ve temiz bir insan, zannetmiyorum ki dünya üzerinde ondan şikayet edebilecek tek bir canlı olsun. Babanla konuşmalısın seni çok özlüyor. Seni ne kadar sevdiğini görmüyor musun?" Gözlerimde şaşkınlıkla beraber göz yaşları vardı. Dünya'nın kötü bir yer olduğunu biliyordum, kendi derdimi hepsinden üstün gördüğümden bunları düşünmek bile istememiştim. Halam ne kadar da güzel söyledi "Burası dünya, burası kötülüklerle dolu!" o bunları anlatırken babamı bir daha görememek korkusu çöreklenmişti içime onu çok özlediğimi fark ettim. Bir an önce yanına varmak, üzerine sinen sigara kokusunu içime çeke çeke sarılmak istiyordum. Fakat yalnızca babama..." 8 yıl sonra, Az sonra kapı tekrar cızırdadı ve O içeri girdi, beni gördü şaşkınlığını gizleyemedi. Uzun süre beni izledi. Olduğu yerde çöktü ve ellerini yüzüne kapayarak ağlamaya başladı. Babam elimi sıkı sıkı tuttu, dudaklarına götürdü. Küçük bir öpücük kondurdu. "Bağışla kızım, onu da bağışla ki içinde kendine yarattığın zindandan kurtul" dedi. Babam böyle diyince çok sevdiğim bir yazarın sözünü hatırladım. "Merak etme, en iğrenç kusurunu bile bağışlıyorum; Hepsini bağışlıyorum" dedim. "Umarım insanlar değişir ve umarım dünyadaki her şey daha güzel olur." İlgili müzik: Yavuz Çetin/Dünya
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.