Tâbiîn neslinin büyük imamlarından Ebû’l-Âliye-rahmetullâhi aleyh-der ki:
“Biz, kendisinden (hadis) almak için bir kişinin yanına gittiğimizde, önce onun namaz kılışına dikkat ederdik; eğer namazını güzel kılarsa; «O, diğer işlerini de güzel yapar.» diyerek yanına otururduk. Namazını huşû ve tâdil-i erkâna riâyet etmeden kılarsa; «Onun diğer işleri de menfîdir.» diyerek yanından kalkardık.” (Dârimî, Mukaddime, 38/429)
İşte bugün de, dînî bilgisine mürâcaat edilecek kimseleri bu ölçüler ışığında değerlendirmek şarttır. Zira Ebu’l-Hasan Harakānî Hazretleri’nin buyurduğu gibi:
“İki kişinin dinde çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz: Dünya hırsına kapılmış din âlimi ve ilimden mahrum ham sofu.”